Yeni Başbakan Theresa May’in Kürt Karnesi Zayıf!
Avrupa’nın son yıllardaki en önemli gelişmelerinden birisi olarak kabul edilen Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkma kararı özelde Birleşik Krallık siyasetinde adeta deprem etkisi yaratmış, AB’nin geleceğini de tartışmaya açmıştı. 24 Haziran’da yapılan referandumdan yüzde 52 ile çıkma taraftarlarının zaferle çıkması Birleşik Krallık siyasetinde tüm dengeleri alt üst etmiş ve ülkeyi yeni bir rotaya sürüklemişti.
Aladdin Sinayiç
Eski başbakan David Cameron bu yeni rotada dümenin kendisinde olmasının doğru olmayacağını söyleyerek istifa etmişti. Referandum öncesi yazılarımızda özellikle Cameron’a başbakanlığı getiren referandum vaadinin aynı zamanda kendisinin siyasi hayatına mal olabileceğini yazmıştık. Aslında Brexit kararı sadece başbakanı değil, tüm Birleşik Krallık siyasetini derin bir krize sürüklemişti.
Sosyalist kimliğiyle Birleşik Krallık siyasetinde yeni bir heyecan yaratan Ana Muhalefet Partisi lideri Jeremy Corbyn’e karşı parti içi savaş başlatılmış ve yapılan güven oylamasında İşçi partili milletvekillerin yüzde sekseni Corbyn karşıtı oy kullanmış, ama buna rağmen özellikle parti tabanının büyük desteği ile Corbyn istifa etmeyerek mücadeleye devam etme kararı almıştı. Brexit kampanyasının adeta sembolü haline geline ırkçı politikalarıyla bilinen UKİP lideri Nigel Farage tam da siyasi anlamda yıldızının en parladığı dönemde ‘görevimi tamamladım’ gibi bir söylemle herkesi şaşırtarak parti liderliğinden istifa etmişti. İktidar partisi olan Muhafazakarların başına Brexit kampanyasının başını çekenlerden birisi olan Boris Johnson’ın gelmesine kesin gözüyle bakılırken, kendisinin bu görevi yapmak için doğru kişi olmadığını ifade ederek liderlik yarışından çekilmişti.
Ülkenin Yeni Rotasında Yeni Bir Demir Lady!
Yukarıda –mişli zamandaki cümlelerle Birleşik Krallık siyasetinde yaşanan derin krizin son bir ayını kısaca anlatmaya çalıştık. Böylesi derin bir krizin yaşandığı bir dönemde başbakanlık koltuğuna kimin oturacağına tüm dünya kilitlenmişken, son altmış yıldır en uzun dönemli İçişleri Bakanlığı yapan Theresa May tüm Brexitçi rakiplerini geride bırakarak ülkenin yeni rotasında dümenin başına geçti. Ülkenin ikinci kadın başbakanı ünvanını alan May yeni oluşturduğu kabinedeki önemli bakanlıkları (İçişleri, Adalet, Eğitim, Kültür Medya Spor, Çevre, Uluslararası Gelişme bakanlıklara ve Lordlar Kamarası Liderliği) kadınları getirerek uzun bir zamandır savunduğu ‘feminist’ kimliğine gönderme yapıyordu. Hatta başbakan olarak parlamentoda yapılan ilk soru-cevap oturumunda, ana muhalefetin, ‘Muhafazakarlar bugüne kadar kadınlar için ne yaptı?’ sorusuna, ‘kadınları başbakan yaptı’ sözüyle cevap vererek aslında iktidar partisinin toplumsal anlamda kadına çok birşey vermediğini de söylüyordu.
Gerekirse 100 bin İnsanın Ölümünü Onaylarım!
Başbakanlığının ilk haftasında yani geçtiğimiz hafta parlamentoda ilk icraatı 40 milyar sterline mal olacak Nükleer silah başlıklı savaş füzelerini taşıyan 4 tane denizaltı gemisinin yenilenmesi kararı oldu. Nükleer silahların yenilenmesinin tartışıldığı oturumda SNP milletvekili George Kerevan’ın ‘Yüz bin masum insanın ve çocuğun ölümüne neden olacak nükleer saldırıyı bireysel olarak onaylamaya hazır mısınız?’ sorusuna karşılık May’in hiç düşünmeden ‘evet, gerektiğinde yaparım’ demesi bir yanda kendisini Demir Lady’e (Margaret Thatcher) benzetenlerin çok ta haksız olmadığını gösteriyordu, zira bugüne kadar hiç bir politikacı bu soruya bu denli direk onaylayan bir cevap verme cesaretinde bulunmamıştı.
Theresa May’in Kürt Karnesi Zayıflarla Dolu
Biraz geç te olsa yazımızın ana konusu olan ülkenin yeni başbakanının Kürtler ile ilgili nasıl bir sınav vereceğine gelirsek, İçişleri bakanlığı dönemindeki pratiğinden kaynaklı umutsuz bir tablo ile karşı karşıya olsak ta son dönemde Türkiye ile gerilen iplerin Kürtlere nasıl yansıyacağını kestirmek zor.
Başbakan May İçişleri bakanı olduğu dönemde Kürt kurumları ve aktivistlerine yönelik kriminalize etme çalışmaları tavan yaptı. Mesela 17 yaşındaki genç Kürt kızı ‘PKK’ye katılmaya teşebbüs etmek’ suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı. Bu PKK’nin ‘terör’ listesine alındığı 2001 yılından bu yana bir ilk olarak kayıtlara geçti.
Yine May’in İçişleri bakanı olduğu son altı sene içerisinde Kürt kurumları sayısız defa soruşturmalara maruz kaldı, bazı yöneticileri gözaltına alındı. Yine Avrupa vatandaşı olan birçok Kürt aktivist sınır dışı edildi. Bu dönemde onlarca Kürt kurumu çalışanının yasal olarak bir sorun teşkil edilmediği halde hiç bir gerekçe gösterilmeden vatandaşlık başvuruları red edildi. En yaygın olan baskılardan birisi yine onlarca Kürdün yurtdışı yolculuklarında havalanlarında maruz kaldıkları keyfi sorgulamalar, uçaktan indirmeler, üzerlerindeki küçük miktardaki paraların dahi alınmasının tavan yapması. Yine bir süre önce Paris katliamı anmasına gitmek için giden kadınların sınırda saatlerce bekletilerek bazılarının üzerlerindeki 5 sterlinin dahi alınması Kürtlere yaklaşımın diğer açık bir örneğiydi. Ve bunlara benzer bir çok girişim…
Türkiye İle Gerilen Siyasi İlişkiler Normalleşir mi!
Referandum döneminde eski başbakan Cameron’un defalarca Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ancak 3 bin yılında girebileceğini söylemesi iki ülke arasında gerginliğe neden olmuştu. Cameron’un 3 Bin yıl belirlemesi referandumda, Brexit taraftarlarının kampanyalarında Türkiye’nin AB’ye üye olup 70 milyon vatandaşının İngiltere’ye geleceği propagandasına karşın bir hamle olarak ortaya çıksa da aslında Türkiye gerçeğini ortaya koyuyordu. Yine Cameron parlamentodaki başbakanlığının son konuşmasında gider ayak Kürtler için, ‘Kürtler inanılmaz bir şekilde cesur savaşçılar’ diyerek 3 bin yılı belirlemesi ile Erdoğan’ı daha da kızdırmıştı. Bu dönemde gerilen siyasi ilişkiler devletlerin siyasetleri karşılıklı çıkarlar üzerine kurulu olduğu için mutlaka bir süre sonra tekrar rayına oturur, oturmasına da Boris Johnson’ı nereye koyacağız emin değilim.
Erdoğan Sapık Diyen, PKK’ye Sempati Duyan Bir Dışişleri Bakanı!
Hepimizin bir zamanlar ‘Osmanlı torunu Londra büyükşehir belediye başkanı oldu’ haberlerinden tanıdığımız Londra eski belediye başkanı ve yeni dışişleri bakanı Boris Johnson bir süre önce Birleşik Krallık’ta The Spectator dergisi tarafından yapılan ‘Erdoğan’a hakaret’ şiir yarışmasını kazanmıştı. Şiirinde Erdoğan için sapık gibi ağır hakaretler barındıran terimler kullanan Johnson havuz medyasında manşetlere taşınmıştı.
Johnson belediye başkanlığı döneminde Daily Telegraph köşesindeki yazısında Kürdistan devletinin kurulmasının Britanya tarafından engellendiğini ve Kürtleri bastırmak için Britanya’nın kimyasal gaz kullandığını itiraf etmişti. Johnson Kürtlerin karşı karşıya kaldığı insanlık trajedisine Britanya’nın sessiz kalmaması gerektiğini ve biran önce harekete geçmesi gerektiğini ifade etmiş ve bunu ahlaki bir görev olarak tanımlamıştı.
Yine PKK’ye katılmaya teşebbüs etmekten ceza alan genç Kürt kızının davasıyla ilgili ulusal bir kanala demeç veren Johnson, mahkemenin kararını saçmalık olarak değerlendirmiş, PKK ve Peşmerge’ye sempati duyduğunu açıklamıştı.
Şimdi bir yanda referandum sürecinde gerilen siyasi ilişkiler, bir yanda da Johnson’un dışişleri bakanı olması, Birleşik Krallık ile Türkiye ilişkilerini nereye götüreceğini hep birlikte göreceğiz. Üzerine de Erdoğan’ın darbe girişimi bahanesi ile Türkiye’de yarattığı korku imparatorluğu….