Dr. ÜMİT ÇETİN: SORUN BİREYDE DEĞİL, SİSTEMDE

Umit Cetin
Essex Üniversitesinde doktorasını Londra’da Kürt-Alevi toplumu içerisinde yaşanan intihar vakaları üzerine tamamlayan Dr. Ümit Çetin’le, geçtiğimiz hafta toplumda tekrar derin acıya yol açan iki intihar olayının yaşanmasının ardından, konuyla ilgili ve kendi araştırmasında ön plana çıkan sosyolojik konular üzerinde görüştük.

Elbistan, Çevirme köyünden olan ve 20 yıl önce Britanya’ya gelen Çetin,
Londra Westminster Üniversitesinde sosyoloji lisansın ardından, London School of Economics’de aynı dalda mastırını tamamladı.

Dr. Ümit Çetin intiharlarla ilgili vurguladığı konu, yaşanan intihar olaylarında bireylerin suçlanmasının, hatta bireysel olarak örneklere bakmanın gençleri intihara yiten nedenlere açıklık getirmeyeceğidir.

Tez araştırması kapsamında 60 kişiyle görüşme yapan Çetin, ortaya çıkan verilerin araştırdığı sekiz intihar vakasında benzeri koşulların ön plana çıktığını belirtti. Çetin bireylerle görüşmeler yanı sıra, grup görüşmeleri ve dernek toplantılarına katıldı. Çetin’in araştırmasında intihara teşebbüs eden, fakat daha sonra ailelerinin ciddi müdahaleleriyle hayatlarını iyi bir yöne çeviren üç genç kilit olmuşlar.

Araştırdığı vakalarda benzerliğin bulunduğunu belirten Çetin, yüzde seksenini özetliyor dediği profil şöyle: ‘‘Buraya küçük yaşta gelmiştir; genelde Elbistan, Kayseri, Malatyalıdır; ikinci kuşak, erkek, Kürt-Alevi; ilk okula gider, orta okulda bocalar, eğitimde başarısız olmuştur; aile ilişkileri de pek sağlıklı değildir, okulda arkadaşları arasında edindiği kültür toplumla da sorunlu olmalarına sebep oluyor; kız arkadaşlarıyla bazen ‘sert-erkek’ davranışlarından dolayı sorun yaşar; agresif bir kültür çevresinde gelişiyor; İngiliz kültüründen uzak, arkadaşlarıyla da ilişkileri bozuk; ve en son kız arkadaşlarıyla ilişkileri kalıyor ve çoğu da bu ilişki bittiği zaman intihara kalkışıyor.’’

TOPLUMSAL BİR SORUN

Çetin, toplumun sosyal mekanizmalarındaki sorunların bu gençleri intihar sürecine ittiğini belirterek aile, devlet, okul ve derneklerin yapılarının gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etti.

Çetin: ‘‘Tam bütünsel bir yaklaşım gerekiyor. Toplumun sosyal mekanizması düzeltilmesi gerekiyor, aileler, devlet, okullar, kurumlar kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyor. Değerlerimizi, belki de bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor’’, dedi.

Çetin tezinin konusunu intiharlar üzerine yapmaya, 2006 senesinden itibaren yoğunlukta yaşanan intihar olaylarının toplum içerisinde bir paniğe yol açtığını, ve bir cevap bulamadıkları için fazla spekülasyon yapıldığı için, kendi sosyolojik eğitimini de göz önünde bulunarak, tezini bu konuda yapmaya karar verdi.

İntiharın Kürt-Alevi toplumu içerisinde yeni bir olay olduğunu ve bu sebepten de toplumun şaşkın kaldığını ifade eden Çetin, Türkiye ve Kürdistan’da Kürt-Alevi toplumu içerisinde pek çok görülmeyen bir olgu olduğunu belirtti.

BİREYSEL SORUNLAR, SOSYAL KONTEKSTE ANLAŞILIYOR

Çetin intihar eden gençlerin aileleri ve arkadaşlarından aldığı bilgileri intiharları bir sosyal kontekste oturtmak istediğini anlattı. Her intiharın elbette bireysel sebepleri olduğunu fakat, altta yatan toplumsal bir yapının da var olduğunu, ve bunu araştırdığını ifade etti.

Çetin, ’’Ben hangi toplumsal, sosyolojik sebepler intihar edenleri bu noktaya getirdi de intiharı bir çıkar yolu olarak gördüler ve hayatlarında olup bitenlere baktım’’, dedi.

Çetin şöyle devam etti: ‘‘Toplumsal bir olay olarak düşündüm, ve intiharı araştırmak istedim. Bunun sosyolojik bir açıklaması da vardır diye düşündüm. Çünkü herkesin bir hikayesi vardı olan intiharlarla ilgili; bir çoğu duyumlara dayalı, yani belli somut gerçeğe dayalı olamayan. Herkes bir bahane buluyordu, ve özellikle bir suçlama kültürü doğdu kısa bir süre içerisinde. Herkes birilerini suçluyordu. Mesela anne-babalar arkadaşları suçluyordu, arkadaşlar anne babayı suçluyordu; ve özellikle kız arkadaşlar suçlanıyordu.’’

GENÇLER KENDİLERİNİ BİR YERE AİT HİSSEDEMİYORLAR

Eğitimlerinde başarısız olan gençlerin aidiyet sorunu yaşamalarının büyük bir etken olduğunu belirten Çetin, okul değerlerine, aile yapısına ve Britanya kültürüne kendilerini zıt hissetmelerinin toplumsal sebeplerinin anlaşılması gerektiğini belirtti.

Araştırdığı vakalarda gençlerin ‘çete’ bağlantılarının olduğunu ifade eden Çetin, bu konuya dikkatli yaklaşılması gerektiğini belirtti. ‘Çete’ olarak tanımlanan ve gençlerin dahil oldukları bu grupların organize mafyalardan ayrı olduklarını, okul ve mahallelerde bir araya gelen grupların da ‘çete’ olarak tanımlandıkları ifade etti.

Çetin, okulda başarısız olup çete ve suça yönelen gençlerin kendi istekleri doğrultusunda geliştiğini düşünmediğini, ve toplumsal, yapısal sebeplerin olduğunu belirtti

Çetin, ikinci kuşağın tercümanlık yapma zorunluluğunu şöyle değerlendiriyor: ‘‘Çocuk buraya ilk okul çağında geliyor- en çok orta okul bir de geliyor- aileler zaten mülteci olarak kırsal bölgelerden gelmişler, ve kağıt işleri her zaman oluyor: sürekli bir tercüman ihtiyacı olan aileler. Çocuk okula gidip biraz İngilizce öğrendiği zaman aile onu tercüman olarak kullanmaya başlıyor. Burada bir kırılma oluyor- çocuk ve aile arasında bir rol değişikliği yaşanıyor. Ebeveynlerin yapacağı rolleri çocuklar oynamaya başlıyor. Belli bir noktadan sonra çocuk kendisini ailenin reisi hissediyor.’’

KÖTÜ OKULLAR EĞİTİMDE BAŞARISIZLIĞA YOL AÇIYOR

Çetin’in baktığı vakalarda sadece bir tanesinin A-level’ları (lise derecesi) bulunuyor, diğer hepsinin GCSE’leri yoktur; ya okulu bırakmışlar, ya da atılmışlardır. Bu gençlerin okulla bağlantıları kısa zamanda, genelde anti-sosyal davranışlardan dolayı, bitmiştir.

Sistemin sorunları dahilinde, Kürt gençlerin ağırlıklı olarak gittikleri okullardaki eğitim düzeyinin düşük olması onların iyi bir eğitim alarak okuldan çıkma olasılıklarını azaltıyor.

Çetin, ‘‘Kürtlerin, Türklerin ve diğer etnik grupların gittiği okullar, sürekli kavgayla ve başarısızlıkla gündeme gelen okullar. Yani böyle bir ortamda yetişen bir çocuk okuldan ümidini kesiyor’’, dedi.

Okul süreci başarısız geçtikten sonra ailenin çocuklardan beklentileri ve çocuğun realitesi arasında kopuklukların ortaya çıkmasından sonra gerginlik yaşandığını belirten Çetin, anne ve babanın ‘bu ülkeye senin için geldim’ baskısının belirginleştiğini anlattı.

AİLELER ÇOCUKLARININ EĞİTİMLERİNİ TAKİP EDEMİYORLAR

Çetin, aileler çocuklarına eğitim de ve diğer sosyal alanlarda ‘bir şey vermiyorlar’ diyor, fakat ailelerin bu konuda yetersiz kalmalarının, çocukların kötü okullarda eğitim alıp başarısız oldukları gibi, toplumsal yapıdan kaynaklandığını vurguladı: ‘‘Aileler çocuklarına bir şey vermiyor dediğimde, onları suçlamıyorum. Çünkü gerçekten bir şey veremiyorlar. Aile niye veremiyor: aile köyden gelmiş ve ilkokuldan sonra eğitim almamış; okul sistemini bilmiyorlar; okulda en çok ihtiyaç duyulan sosyal ve kültürel sermayedir ve ailenin kültürel sermayesi yoktur. Kültürel sermaye eğitim sisteminin dilini bilmek, kavramlarını bilmek, ve çocuğuna eğitim alanında destek vermektir.’’

Çetin, araştırdığı örneklerde ailelerin genel olarak maddi koşullarının iyi olduğunu tespit etti, ve genel çizgi de ailelerin ‘sosyal sermaye’ de eksik kalsalar da ‘ekonomik sermayenin’ var olduğunu ve bir çok ailenin çocuklarını bu koşullarda çocuklarına maddi olarak yatırım yaptıklarını belirtti.

Çetin, ‘‘Araştırdığım bireylerin son olarak izledikleri yol aynıdır. Çoğunun dükkanı var, ama çocuk o dükkanda çalışmak istemiyor. Dükkan, ve işe gitmek kendisine büyük işkence gibi geliyor. Şimdi bu yine ailelerin beklentileriyle çocukların beklentileri arasındaki uçurumu gösteriyor. Anomi dediğimiz şey bu. Sürekli bir hayal kırıklığı var- beklentiler ve gerçek arasında bir denge yok’’, dedi.

AİLELER VE GENÇLER ARASINDAKİ DİYALOG KOPUKLUĞU KÜLTÜREL BİR SORUN

Diğer bir sorun olan aileler ve gençlerin arasındaki diyalog kopukluğunun Kürt-Alevi toplumunun tarihi kültürel yapısından kaynaklandığını ifade eden Çetin, ‘‘Buraya gelen ilk kuşak, köyde nene-dede tarafından büyütülmüşler ve çekirdek aile yapısı yok orada. Ebeveyn ve çocukların oturup konuşma alışkanlıkları yoktu. Çocuklar kendi kendilerine büyüyorlardı.

‘‘Anne baba farklı bir ortamda büyümüşler ve burada çocuklarının karşısına çıkacak tehlikelerden haberdar değiller. Mesela [intihar eden çocuğun] annelerden birisi bana dedi ki, ‘biz çocuğumuzun gidip çeteye karışacağını, suç işleyebileceğini, polislik olacağını bilmiyorduk. Bir gün polis bizi aradı ki oğlunuz karakolda. Biz o zaman öğrendik ki bu dünya farklı bir dünya’.

‘‘Anne babaların çocuk büyütme deneyimi ve diyalogları yoktu, fakat, bu çocuklar anne ve babalarıyla diyalog istiyorlar ama baba gece kebapta çalışıyor, anneyle iletişim kuramıyor. Bu sorun da geldikleri sosyal alt yapıdan kaynaklanıyor’’, dedi.

GERÇEK HAYAT VE HAYAL EDİLEN HAYAT ARASINDA ÇELİŞKİLER VAR

Çetin intihar eden gençlerin ve intihara teşebbüs etmiş gençlerin ergenlikten erkekliğe geçişlerinin tamamlanmadığını ya da sancılı bir süreç olduğunu belirtiyor.

Bunun da bir çok örnekte bireylerin kendileri için hayal ettikleri dünya ve gerçekte içerisinde oldukları dünya arasındaki çelişkilerden kaynaklandığını ifade ediyor Çetin. Gençler zengin olma hayallerinin peşine gitmeye çalışsalar da para kazanmak için ne eğitim düzenleri yeterli ne çalışma imkan ve deneyimleri.

Bazı gençlerin zengin olma hırsları ana-akım medyada yansıtılan ‘zengin yaşam tarzı’ tarafından körüklense de toplum içerisinde var olan, maddiyata dayalı hırslarının da payı görünmekte. Çetin, ailelerin çalışma hırslarının hep var olduğunu ve çalışkan olmanın toplumun yapısında var olduğunu ifade etti.

Bu çalışkanlık kültürü ayrıca, Kürt-Alevi ailelerin Britanya’ya göç etmelerinin çoğunlukla ekonomik faktörlere dayalı olmasıdır. Ailenin kurduğu bu düzende, gençler çoğu zaman kendilerine yer bulamayabilirler.

İKİNCİ KUŞAK ENTEGRE OLAMADI

Londra’daki Kürt ve Türk toplumunun içerisinde görülen 50’yi aşkın intihar vakasının Kürt-Alevi toplumu içerisinde olmasını Çetin şöyle değerlendiriyor: ‘‘Göç intiharı tetikleyen bir sebep fakat Kürt-Alevi toplumu diğer göç eden toplumlardan çok farklı. Genelde göç eden toplumlarda intihar ilk kuşakta ortaya çıkan bir şey. Ama bizim toplumda ikinci kuşakta ortaya çıkıyor. Bu da toplumun entegrasyonuyla alakalı bir şeydir.

‘‘Entegrasyonun farklı boyutları vardır ve ilk kuşak kendi içerisinde entegre oldu. Etnik entegrasyon dediğimiz- toplumun kendi içerisinde entegre olduğu bir durumdur. Burada kurdukları toplumsal bağlar Türkiye’dekinden çok daha sağlamdı. Gelenekleri, görenekleri, aile yapısını Türkiye’den getirdi onlarla yetinmedi daha da sıklaştırdı. Dışarıya entegre olamadığı için, burada birinci kuşağın mekanizması iyi çalıştı. Onları hem regüle etti hem de kendi içerisinde entegre etti.

‘‘Bu iyi regüle olmuş ve entegre olmuş toplumda ikinci kuşak payını almamış.’’

İkinci kuşağın ne kendi toplumuna ne de dışarıda kendine yer bulmamalarının yarattığı boşluk intihara kadar giden sürece yol açabiliyor.

Erkeklerin agresif bir çete kültürüne bir çok örnekte dayandığını belirten Çetin, buna kız arkadaşlarla sorunlu ilişkilerin de dahil olduğunu ve maço davranışlarla ilişkilerin yürütüldüğünü anlattı.

Ailelerin de bazı örneklerde kız arkadaşları suçlamalarının hatalı olduğunu anlatan Çetin, genelde gençlerin toplumun dinamiklerinin tümünden kopmalarının ve son olarak geride kalan tek bağlantıları olan, kız arkadaşlarıyla da ilişkilerinin bitmesi sonucunda intiharın bundan sonra kalan tek seçenekleri olduğunu belirtti.

Çetin toplumsal ve sisteme dayalı olarak yorumladığı intihar sorununun çözümünde toplum derneklerine büyük pay düştüğünü ifade etti. Çetin derneklerin Türkiye ve Kürdistan’dan ziyade buradaki toplumsal sorunlara dayalı olması gerektiğini belirtti. İlk kuşak için bıraktıkları ülkeyi takip etmeleri önemli olsa da, entegrasyon da sorun yaşayan gençler için faydalı olmadığını ifade etti.

Çetin: ‘‘Dernek yöneticileri bütün sosyal siyasetlerini bu ülkeye göre ayarlamaları gerekir. Cem-evinde mesela yaşlılar oturuyor, bu iyi; cenazeler kalkıyor, o da iyi. Ama bu ülkede derneklere gitmeyen ciddi bir gençlik var; gelmesi de gerekmiyor eğer kendi eğitim ve iş alanlarında çevreleri, iş kimlikleri varsa. Ama düzenli işi olmayan birisi, hiç bir yere kendisini ait hissetmeyen bireylerin derneklere ihtiyaçları vardır.

‘‘Dernekler bunları çekmek için strateji bulmaları gerekiyor. Mesela benim konuştuğum gençlerin çoğu derneklere gitmek istemediklerini söylüyorlar. Diyorlar ben derneğe giriyorum bir kenarda yaşlılar oturuyorlar tipime bakıyorlar diyorlar ‘bak şuna soytarı olmuş, ya da saçıma bakıyorlar. ama ben böyle giyinmek istiyorum’.

‘‘İkincisi diyorlar duvarlardaki bana hitap etmiyor ki. Ben kendime ait bir şey görmüyorum.’’

Çetin, gençlerin derneklere ilgi duymalarını sağlamak için yönetim kurullarının gençlerden oluşmaları gerektiğini ifade etti.

Derneklerin gençlik merkezlerine dönüşmelerinin iyi bir adım olacağını, ya da en azından gençler için derneklerde alanların verilmesi gerektiğini belirtti.

Derneklerin tek başlarına su sorunu çözmelerinin mümkün olmadığını ifade eden Çetin, ailelerin, devletin, okulların ve kurumların ortak çalışmaları gerektiğini dile getirdi.

TAGS
Share This