
Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Dönem: Stratejik İşbirliği ve Güvenlik – Yunus Aslan
Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlarken, Kürt sorununun çözümü ve Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Ulus” paradigması, hem bölgesel hem de küresel barışın anahtarı olarak öne çıkıyor. Ulus-devlet ve kapitalizmin yarattığı krizlere karşı Öcalan’ın önerdiği “Demokratik Konfederalizm”, Ortadoğu’dan Avrupa’ya uzanan bir çözüm modeli sunuyor.
Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında uzun süredir durgun olan ilişkiler, jeopolitik gelişmeler ve güvenlik kaygıları ışığında yeniden canlanıyor. Rusya-Ukrayna savaşı, Avrupa’nın savunma politikalarını gözden geçirmesine neden olurken, Türkiye NATO’nun kilit bir üyesi olarak stratejik önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Polonya Başbakanı Donald Tusk’ın 12 Mart’ta Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyarette, “Türkiye’nin AB üyelik sürecinin artık gerçekçi ve elde tutulur bir süreç olmasını temenni ediyoruz” ifadeleri, bu yeni dönemin sinyallerini verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise AB üyeliğini Türkiye’nin stratejik önceliği olarak tanımlarken, “Avrupa Birliği güç ve irtifa kaybını tersine çevirmek istiyorsa, bunu ancak Türkiye’nin tam üyeliğiyle başarabilir” dedi. Avrupa Komşuluk Konseyi (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye, Türkiye ve AB’nin birbirine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu vurgulayarak, Karadeniz’deki stratejik konumu ve NATO’daki askeri gücüyle Türkiye’nin Avrupa güvenlik mimarisinde vazgeçilmez bir rol oynadığını belirtti.
Ancak uzmanlar, Türkiye’nin AB üyeliğinin kısa vadede gerçekleşmesinin zor olduğunu ifade ediyor. Avrupa’da yükselen aşırı sağ, genişleme sürecindeki duraksama ve Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum sağlamadaki eksiklikleri, bu sürecin önündeki engeller olarak sıralanıyor. Prof. Dr. İlter Turan, “Hukuk devleti ve demokratik standartlar tam anlamıyla işler hale gelmedikçe, büyük bir ilerleme beklemek gerçekçi olmaz” diyor.
AB’nin Yeniden Silahlanma Planı: “ReArm Europe” ve Türkiye’nin Rolü
AB, Rusya tehdidine karşı stratejik özerklik hedefiyle “ReArm Europe” adlı yeniden silahlanma planını hayata geçiriyor. Önümüzdeki dört yıl içinde 800 milyar euroluk bir bütçeyi harekete geçirmeyi amaçlayan bu plan, savunma harcamalarını artırmayı ve Ukrayna’yı desteklemeyi hedefliyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, üye ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nin yüzde 1,5’i oranında artırmasıyla 650 milyar euroluk bir mali alan yaratılabileceğini belirtti.
Türkiye, bu planda hem coğrafi konumu hem de NATO’daki askeri kapasitesiyle kilit bir aktör olarak görülüyor. ENC Direktörü Vesterbye, “Türkiye, AB’den askeri teknoloji transferi elde edebilir, AB ise Türkiye’deki üretim tesislerini kullanarak maliyet avantajı sağlayabilir” diyerek kazan-kazan senaryosuna dikkat çekiyor. Ancak Prof. Dr. Turan, AB’nin bu bütçeyi öncelikle kendi eksikliklerini gidermek için kullanacağını, Türkiye’ye sağlanacak desteğin ise sınırlı kalabileceğini ifade ediyor.
Kürt Sorunu: Ulus-Devlet ve Kapitalizmin Yarattığı Kriz
Türkiye-AB ilişkilerindeki bu yeni dönem, yalnızca güvenlik ve ekonomiyle sınırlı değil; aynı zamanda Kürt sorununun çözümüyle de yakından bağlantılı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yıllardır İmralı Cezaevi’nde geliştirdiği “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Konfederalizm” paradigmaları, sorunun temelinde ulus-devlet yapısının ve kapitalist sistemin yattığını savunuyor. Öcalan’a göre, ulus-devletlerin homojenleştirici ve merkeziyetçi politikaları, etnik ve kültürel çeşitliliği yok ederek çatışmaları körüklüyor. Kapitalizm ise bu yapıyı sömürü ve eşitsizlik üzerine kurarak krizleri derinleştiriyor.
Kürt Halk Önderi Öcalan’ın önerdiği “Demokratik Ulus”, ulus-devletin aksine, farklı halkların ve kültürlerin bir arada, eşitlik ve özgürlük temelinde yaşayabileceği bir model sunuyor. “Demokratik Konfederalizm” ise hiyerarşik olmayan, yerelden merkeze doğru örgütlenen bir yönetim biçimiyle, halkların kendi kendilerini yönetmesini hedefliyor. Bu paradigmalar, yalnızca Kürt sorununun çözümüne değil, Ortadoğu’daki diğer çatışmalara ve hatta Avrupa’daki çok kültürlü toplumların entegrasyon sorunlarına da bir yanıt niteliği taşıyor.
PKK’nin Ateşkes Kararı ve AB-Türkiye İlişkilerine Etkisi
Öcalan’ın son dönemde PKK’ye yönelik silah bırakma çağrısı, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olabilir. ENC Direktörü Vesterbye, bu çağrının barış sürecini destekleyeceğini ve AB’nin de bunu olumlu karşıladığını belirtiyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasına göre, Kürt sorununun çözümü, silahlı mücadelenin sona ermesi ve demokratik bir sistemin inşasıyla mümkün. Bu, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde demokratik standartları yükseltmesi ve Kopenhag kriterlerine uyum sağlaması açısından da bir fırsat sunuyor. Hukuk devleti, insan hakları ve azınlık haklarının tanınması, hem Türkiye’nin iç barışını sağlayabilir hem de AB üyelik sürecini hızlandırabilir.
Demokratik Konfederalizm: Ortadoğu ve Dünya İçin Barış Modeli
Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Konfederalizm” modeli, yalnızca Türkiye ve Kürtler için değil, Ortadoğu’nun kaotik yapısına ve hatta küresel ölçekte barış arayışlarına bir çözüm önerisi sunuyor. Ulus-devletlerin sınırlara dayalı çatışmaları ve kapitalizmin kaynak savaşları, Ortadoğu’yu yıllardır bir savaş alanına çevirmiş durumda. Öcalan, bu modele dayalı bir sistemin, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını kullanırken merkezi otoritelerin baskısından kurtulmasını sağlayacağını savunuyor.
Avrupa için de bu paradigma, aşırı sağın yükselişiyle derinleşen göçmen karşıtlığı ve kültürel çatışmalara karşı bir alternatif sunabilir. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde Kürt sorununun çözümü, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisi gibi taleplerin karşılanmasını kolaylaştırabilir. Öcalan’ın vizyonu, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle AB’nin güvenlik ve istikrar arayışını birleştiren bir köprü olabilir.
Sonuç: Barışın Anahtarı Kürt Sorununun Çözümünde
Türkiye-AB ilişkilerinde başlayan bu yeni dönem, stratejik işbirliği ve güvenlik kadar, Kürt sorununun çözümüne de bağlı. Ulus-devlet ve kapitalizmin yarattığı krizlere karşı Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Konfederalizm” paradigmaları, hem Türkiye’nin iç barışını hem de Ortadoğu ve dünya için kalıcı bir barış modelini mümkün kılıyor. AB’nin Türkiye’yi tam üye olarak kabul etmesi, bu paradigmanın uygulanabilirliğini test edecek bir zemin yaratabilir. Ancak bu süreç, Türkiye’nin demokratik standartları yükseltmesi ve AB’nin genişleme politikalarını yeniden gözden geçirmesiyle şekillenecek. Barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, halkların eşitlik ve özgürlük temelinde bir arada yaşayacağı bir sistemle sağlanabilir. Öcalan’ın önerdiği yol, bu hedefe ulaşmanın anahtarı olarak duruyor.
TAGS abABDBarışDemokratik KonfederalizmDemokratik UlusiranİsrailkapitalizmKöşe YazısıKürdistanOrtadoğuSavaşsosyalizmTürkiyeYunus Aslan