Tuğçe’ye ihaneti durduralım!..
Almanya’da, iki genç kadını tacizcilerden kurtaran ve bu nedenle öldürülen Tuğçe Albayrak; kadına yönelik şiddete karşı direnişin sembolü haline geldi.
Günlerce Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa basınının gündeminden düşürmediği Tuğçe Albayrak, kadın yaşamına sınırlar çizilen, kadına yönelik en aşağılık politikalar izleyen ve her gün 5 kadının öldürüldüğü AKP devletinin de siyasi malzemesi haline getirildi.
Kendi ülkesinde yarattığı kirli karanlığa, daha çocuk yaşta başlatarak kadın yaşamına koyduğu sınırlara ve karanlığa aldırmaksızın Tuğçe’nin sembol haline gelmesi ve Almanya’da Liyakat Nişan’ı verilmesi için kampanya yürütülmesini fırsat bilen AKP devleti, Tuğçe’yi sözde sahiplenerek buradan kendine prim yapmaya çalıştı. Bununla da yetinmedi. Alevi bir ailenin çocuğu olan Tuğçe için yapılan cenaze törenine de müdahale etti. Ailenin yaptığı ve “her kesimden insanın katılması için” planlarına eklediklerini belirttikleri Camide yapılacak törenin yanı sıra esas olarak kendi inançlarına uygun töreni ise Cemevi’nde yapmayı planladıkları ortaya çıktı. Fakat Cemevi planı Berlin Büyükelçiliğinin müdahalesi ile devreden çıkartıldı. Karara tepki gösteren Alevi kurumları ve demokratik kitle örgütleri ise “Mesele cami değil, devletin zihniyeti meselesidir” diyerek cenazeye katılmayacaklarını belirtmişlerdi.
AKP ile yakın ilişkisi bilinen Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu Cami de yapılan töreni şöyle değerlendirmişti; “Tuğçe’nin İslam inancına göre defninden mutluyuz.” Böylelikle, Alevi inancını ötekileştirerek Sunni mezhebine göre uğurlamış olmanın sevincini paylaşmış oluyordu. Açıklama, aileyi rahatsız etmiş, dayı Yusuf Demir; “Büyükelçinin sözlerini yadırgıyorum. Demek ki, Cemevinde ısrar etseydik gelmeyecekti. Bu nasıl anlayış, bu nasıl bir bölücülük?” demişti.
Bu, AKP devletinin yaptığı ilk vukuat değildi. Daha önce Alevi sanatçı Neşat Ertaş’ın cenaze törenine de benzer müdahalede bulunmuş ve cenaze Camiden kaldırılmıştı.
Nasıl, hangi yöntem ve araçlarla aileleri “ikna” ettiklerini bilmemekle birlikte bu örnekler, devletin asimilasyon politikasını cenazelere kadar nasıl taşımaya çalıştıklarını göstermesi bakımından önemlidir.
Hiç kuşkusuz yapılan sadece asimilasyon değil, aynı zamanda imaj yükseltme politikasıydı. Kadını köleleştiren, yok sayan, doğum ve zevk aracı haline getiren, erkeğe itaati kutsallaştıran, yaşam alanlarına sınırlar çizilen, küçücük yaşta çocukları kapatmaya çalışan AKP devleti, Tuğçe’nin yarattığı değere sahiplenerek sicilindeki kiri aklamaya çalışmaktaydı. Tuğçe, AKP’nin siyasi bir malzemesi haline getirilmekteydi. Bu, asla kabullenilememesi gereken ve Tuğçe’ye ihaneti içeren bir durumdur…
Çünkü Tuğçe, yaşamında haksızlıklara karşı durmuş, insan ve doğa sevdalısı, Gezi başkaldırısının savunucusu, Deniz ve Mahir’lerin hayranı, asalaklığa prim vermeyen, kendi emeği ile ayakta durmaya çalışan, kadın-erkek ayrımlarına karşı duran ve eylemi ile buna örnek olan bir kimlikti. Ortadoğu’da DAİŞ çetelerinin katliamlarını kınayan, “insanlık dışı” olarak tanımlayan Tuğçe’nin, bu vahşete ortak olanların asimilasyon ve kadın köleliğini maskeleme aracına haline getirilmesine izin vermek, sessiz kalmak O’na ihanettir!..
İhaneti durdurmak, başta kadın özgürlük mücadelesinin bileşenleri olmak üzere demokratik Alevi hareketinin omuzlarındadır…