‘Suruç’un hesabı sorulmadan Türkiye aydınlığa kavuşamaz’
Ferhat Çelik – Mehmet Aslan
Suruç Katliamı’ndan yaralı kurtulan Koray Türkay, “Buranın hesabı sorulmadan Türkiye aydınlığa kavuşamaz” dedi.
Kobanê’ye oyuncak götürmek ve çocuklara yeni yaşam alanları yaratmak amacıyla 20 Temmuz 2015’te Türkiye’nin dört bir yanından Sosyalist Gençlik Federasyonu Derneği’nin (SGDF) çağrısıyla bir araya gelen gençler, Suruç’ta buluştu. Amara Kültür Evi’nin bahçesinde açıklama yapmak için toplanan onlarca kişi arasına giren canlı bombanın kendini patlatması sonucu 33 kişi hayatını kaybetti, yüzden fazla kişi yaralandı. Yaşamını yitirenler geride tarifi zor acılar bırakırken, yaralananlar ise yıllardır katliamın izlerini üzerinde taşıyor. Katliamın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen Urfa 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada arpa boyu yol alınamadı.
Suruç Katliamı’ndan yaralı olarak kurtulan Koray Türkay yaşanan sürece ilişkin konuştu.
‘KİRLİ SİYASETİN BİZZAT TANIĞIYIM’
Kobane’ye dönük saldırılar döneminde Suruç’ta tutulan nöbet eylemlerine katıldığını hatırlatan Türkay, “Kobanê’nin İŞİD tarafından ablukaya alınması ve AKP’nin desteğiyle 4 taraftan sarılması sürecine bilfiil tanıklık ettim. Türkiye’nin İŞİD’le ne kadar kirli bir siyaset yürüttüğünün bizzat tanığıyım” dedi. Bu süreçte Kobanê’nin tamamen yerle bir edildiğini, kadınların, çocukların ve yaşlıların yaşam koşullarının çok ciddi bir şekilde zora girdiğini vurgulayan Türkay, “Bu sırada SGDF’nin ‘Kobanê’yi yeniden inşa ediyoruz’ çağrısını gördüm. Bu dayanışmaya destek olmak amacıyla bu çağrıya icabet ettim. Bu şekilde Suruç’a gittik. Ben oraya çocuklara jimnastik ile tanıştırmak için bazı jimnastik aletlerini götürmüştüm. Kürdistan’ın dört bir tarafından insanlar gelmişlerdi. Herkes o dayanışmaya destek vermek bir şeyler götürmek istiyordu” diye belirtti.
‘PARÇALANMIŞ BEDENLERE BASARAK GİTTİM’
Patlama anına ilişkin de konuşan Türkay, şunları dile getirdi: “Patlama anında sanki arkamdan biri kafama sopayla vurdu sandım. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Sonrasını hatırlamıyorum. Belli süre sonra gözümü açtığımda ağır şekilde çığlıklar kulağımda yankılanıyordu. ‘İkinci bir bomba var, kaçın’ sesini duyduğumda anladım ki bomba patlamış. Sonra ben kalkmaya çalıştım ama sağ kolum sağ bacağım yok sandım. Sonra sol bacağımın üzerinden kalkarak yürümeye çalıştım. Aşağıya baktım arkadaşlarımın parçalanmış bedenlerine basıyordum. Gözlerimi kapattım kapıya kadar öyle gittim. Beni kapıda bir arkadaş gördü. Diğer arkadaşları çağırdı gelip beni aldılar. Kapının önünde de siyah bir jeep vardı. Beni ona atmak istediler ama o kaçtı. Kamera görüntülerinde bunun plakasız olduğunu daha sonra tespit ettik. Sonra beni bir belediye aracına atıp Suruç Devlet Hastanesine oradan da Urfa’ya sevk ettiler. Urfa’ya geldiğimizde doktorun ‘bendesin kendini bırakabilirsin’ dediğini hatırlıyorum. Ben zaten o anda uyku haline girmişim. Burada iki defa kalbim duruyor ikisinde de çalıştırıyorlar. Doktorlar beni yaşatmak için çok büyük bir çaba sarf etmişlerdi.”
‘HAYATIMDA KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER OLDU’
Patlamanın birçok şeyi yeniden görmesini sağladığını ve bununla birlikte kararlılığının yükseldiğini dile getiren Türkay, hayatında çok köklü değişikliklerin olduğunu söyledi. Türkay, yaşadığı değişiklikleri şöyle ifade etti: “Daha önce kaybedecek şeylerim maddi ve gelecek temelliydi. Yani mevcut sistem içerisinde bir beklenti ve bunun karşılanması üzerinden beyhude bir çaba içerisindeydim. Ama şuanda daha büyük bir iddia için çaba sarf ediyorum. İddia o ki daha güzel ve yaşanılır bir dünya ve bir Türkiye. Bunun için bir çaba içerisinde olmaya çalışıyorum.”
‘HALKLAR ARASINDA ÖNEMLİ BİR BULUŞMA’
Kobanê için başlatılan dayanışmanın Gezi’deki dayanışmanın daha üst bir tezahürü olarak kendisine umut olduğunu vurgulayan Türkay, “Gezi’de Kürt halkı ile Türk halkı arasında önemli bir buluşma gerçekleşti. Suruç Katliamı da aslında Kürt direnişi ile Türkiye’nin diğer halklarının direnişinin birleşmesine dönüktü. Çünkü bu birleşme olduğu taktirde bugünkü iktidar veya zorba düzeniyle iktidarlarını sürdürmeye çalışanlar sekteye uğruyor. Bundan dolayı bu mücadelenin önüne set çekmek istediler” dedi.
ERDOĞAN KATLİAMIN STARTINI VERDİ
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerinde önce “400 sandalyeyi verin bu iş huzur içinde çözülsün” sözünü hatırlatan Türkay, bu mesajla katliamın ilanının verildiğinin altını çizdi. Bu huzur vermeme ilanının 7 Haziran’da hükümetin düşmesiyle birlikte hemen harekete geçirildiğini belirten Türkay, “20 Temmuz Suruç Katliamı, 10 Ekim Ankara Katliamı bunun için gerçekleşti. Bu iki büyük huzur vermeme halinin planlı olduğunu biz o gün söylediğimizde insanlar; ‘Bunlar katliamda çok yara aldılar bir intikam duygusu içindeler normaldir. Bunu mazur görmek lazım’ diyorlardı. Böyle bir durumda adalet mücadelesi vermeye çalışıyoruz” dedi.
‘BİR AKP GİDER BİR AKP GELİR’
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Eğer 7 Haziran ile 1 Kasım arasında olanların ne olduğunu açıklarsak kimse yerinde oturamaz” sözlerini de hatırlatan Türkay, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu söz aslında kendi kendini ihbar etmedir. İtiraf niteliğindeki bu açıklama belki şimdiki mahkemelerde ele alınmıyor olabilir ama yarın özgürleşecek mahkemelerde bunların hesabı sorulacak. Bunlar yaşanan katliamın bizzat özneleridir ve bunu itiraf ediyorlar. Suruç ve Ankara katliamları Türkiye’nin karanlıktan kurtulup demokratikleşmesi için çok önemli bir kesit. Bunların hesabı sorulmadan Türkiye’nin aydınlığa kavuşmasının imkanı yok. Bu karanlıktan kurtulma bununla yüzleşmekten geçer. Bugün Türkiye’de demokrasi isteyen kim varsa iki katliamın peşine düşmesi lazım. Bunun peşine düşmeden Türkiye’de demokrasi olmaz. Bir AKP gider başka bir AKP gelir. Ben hem bu iki katliamın hesabının sorulmasından hem de Türkiye’nin demokratikleşmenin uzağında olmadığından dolayı umutluyum.”
Kaynak : MA
TAGS Website