Seçimlere katılımın düşündürdükleri…
Türkiye’deki seçimler için ilk kez bulundukları ülkelerde oy kullanma hakkına sahip olan Türkiyeli ve Kuzey Kürdistanlı göçmenlerin seçimlere katılımı, beklenenin oldukça altında oldu.
YSK Başkanı Sadi Güven’in verdiği bilgilere göre, seçmen kütüklerinde 2 milyon 798 bin 709 kişi bulunmasına karşın 248 bin 287 kişi randevu almış (yüzde 10’un altında).
“Gurbetin Oyları” platformu ise; 178 bin 959’unun randevu alındığını, kullanılan oy oranının ise yüzde 5 olduğunu belirtti.
Edirne valisinin 3 Ağustos tarihinde verdiği bilgide, 26 Temmuz 3 Ağustos tarihleri arasında Kapıkule, İpsala, Hamzabeyli ve Pazarkule Sınır kapılarından (en çok giriş yapılan sınır kapıları) Türkiye’ye 342 bin 133 kişi giriş yapmış ve bunlardan sadece 45 bin 901’i oy kullanmış. Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ise 4 Ağustos günü yaptığı açıklamada, kesin rakam olarak açıkladığı bilgide, yurtdışında kullanılan toplam oy sayısının232 bin olduğu, gümrük kapılarında ise 152 bin kişinin oy kullandığı ifade edildi.
Rakamlar kendi içerisinde önemli sayılabilecek farklılıklar taşısa da seçimlere katılımın oldukça düşük olduğu gerçeği ise kimse tarafından reddedilemiyor.
Peki neden?.. Bu soru burjuva partilerinden, ilerici, devrimci, yurtsever tüm politik kesimlere kadar herkesin sorduğu / sorması gereken bir soru.
Hiç kuşkusuz yurtdışı seçim sandıklarına kayıt yaptırmaktan, internet üzerinde randevu almaya ve bu konuda karşılaşılan sorunlara-aksaklıklara, oy merkezlerinin azlığı ve ulaşım güçlüklerine (Örneğin İngiltere’de İskoçya, İrlanda, Galler dahil tüm kentlerde yaşayanların oylarını sadece Londra’da ve Londra’nın uzak bir bölgesinde kullanma zorunluluğu gibi), “SEÇSİS sistem arıza”larına, randevu tarihlerinin bildirilmeden değiştirilmesine, farklı kentlere hatta ülkelere randevuların verilmesine kadar birçok yaşatılan “doğal” engel, katılımı zayıflatan önemli etkenlerden biri olmuştur.
Keza, kullanılan oyların sayılmadan gönderilmesi, oyları götüreceklerin dışişleri bakanlığınca görevlendirilen kuryeler olması gibi oy güvenliğini garanti altına almayan yöntemler “güvenilirliği” herkesçe test edilmiş bir hükümet ve devletle yüz yüze göçmenlerin haklı endişelerini de bir tarafta tutmak gerekir. Bu durum bile hiç kuşkusuz ilgiyi ve katılımı zayıflatan etkenler arasında olmuştur. (Bu arada belirtmeliyim ki, partilerin duruma müdahalesi sonucu ülkeden birer parti temsilcisi de kuryelerle birlikte oyların taşınmasında yolculuk yapacak. Fakat birkaç gün elçilik ve konsolosluklarda tutulan oylar bakımından şaibe hala ortadan kalkmış değil.)
Fakat bütün bunlar, seçimlere katılım oranını yani en az yüzde 80-85’inin seçimlere katılmamasını yeterince açıklayabilir mi?.. Önemli sayılabilecek bir sayıyı etkilemiş olsa bile bu çapta etkilemiş olabileceğini sanmıyorum. Kaldı ki, Edirne valisinin verdiği rakamlar dikkate alındığında sadece kimlik göstererek yapılacak oylamaya katılım bile oldukça düşük.
Peki neden?.. Boykot edilmiş olabilir mi?.. Gönül isterdi ki boykot olsundu. Doğru yada yanlış politik bir tutum olurdu. Fakat maalesef bu da değil…
Bu durum, çok daha önemli bir noktaya dikkatimizi vermemizi gerektiriyor.
Birincisi ve en önemlisi, göçmen işçi ve emekçilerde yaşanmakta olan apolitizm gerçeğini okumak gerek… Diğeri ise göçmen işçi ve emekçilerin ülke ile kopmakta olan bağlarını…
Yıllarca yüzünü ülke topraklarına çeviren ve bulundukları coğrafyalardaki eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesine ve sorunlarına sırtını dönen yada pasif destekçisi pozisyonunda kalan devrimci, sosyalist ve yurtsever örgütlenmelerin çıkartacakları dersler olmalı sanıyorum.
Sıcak mücadele ile buluşmayan, sınıf kinini, eşitlik-özgürlük özlemini bilemeyen göçmen işçi ve emekçilerin, seyircisi haline geldikleri bir “politik” atmosferde apolitizmi yaşamaları şaşırtıcı olabilir mi?.. Olmaz!… Fakat açıkça belirtmeliyim ki bende bu kadarını beklememiştim…
Dolayısıyla, yeni bir dünya özlemi ile yol almak isteyen herkesin; bu verileri doğru okumaları, nedenlerini, en önemlisi de çözüm yollarını eksen alan bir değişim iradesi gösterebilmelidirler.
Kısa süreli de olsa Avrupa’da / Londra’da yaşadığımız canlı seçim süreci, uzun yıllardan sonra ilk kez bu denli politik bir atmosferle bizleri buluşturdu. Önemli kazanımlar elde edildi.
Şimdi; geçmişi aklın süzgecinden geçirerek yeniye sarılma, yaratılan enerjiyi yerelleşen politikalarla işlevlendirme zamanı…
Şimdi; kurulan bağları, yeşeren umutları HDP çatısı altında buluşturma, kolektif enerji ve üretimi kitleselleştirme zamanı…
Başarı yol arkadaşımız olsun!…