Sallux Vakfı: ‘Türkiye’ye NATO güvencesi kaldırılsın’
- Avrupa Parlamentosu tarafından desteklenen ve farklı ülkelerdeki Hıristiyan partilerin görüşleri doğrultusunda araştırmalar yapan Sallux Vakfı, Türk saldırganlığının önlenmesi için AB ve ABD’ye yaptırım önerisi yaptı: “Türkiye’ye NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi kapsamında artık korunmadığını açıkça belirtin.”
Çalışmaları 2011 yılından bu yana Avrupa Parlamentosu tarafından desteklenen, parlamentodaki Hıristiyan partilerin görüşleri doğrultusunda araştırma çalışmaları yapan Sallux Vakfı (2016 sonuna kadar: Avrupa İçin Hıristiyan Siyaset Vakfı), yayınladığı 35 sayfalık raporla Türkiye’nin sınır ötesi saldırganlıkları dolayısıyla NATO güvencesinden mahrum bırakılmasını önerdi. Johannes de Jong ve Christiaan Meinen tarafından hazırlanan raporda Türkiye’nin NATO ve Avrupa Birliğinin güvenliğini tehdit ettiği belirtilerek, “Bu yayın, Türkiye’ye davranışını değiştirene kadar NATO Antlaşması’nın 5. Maddesi kapsamında artık korunmadığını açıkça belirtmenin neden demokratik ilkeler ve NATO Antlaşması ile tutarlı olacağını ve AB, ABD ve NATO güvenliği açısından faydalı olacağını açıklamaktadır” ifadelerine yer verildi.
Türkiye bir güvenlik sorunu
Türkiye’nin Fransa’daki son DAİŞ saldırısı ardından sergilediği tutum ve bunun “Yeni Osmanlıcılık” konseptiyle ilişkisi anlatılan raporda, “Türkiye’nin gerçekten bir güvenlik sorunu teşkil ettiğinin” Erdoğan’ın Ermenistan, Kıbrıs ve Yunanistan’a karşı diplomatik ve silahlı tırmanışlara girişmesiyle “Avrupa’nın tamamen uyandığı bir gerçek” haline geldiği belirtildi. Vakıf, şu öneride bulundu: “Hem Avrupa Parlamentosu üyelerine hem de AB üye devletlerinin parlamento üyelerine Türkiye ile AB’ye katılım müzakerelerinin ve bu müzakerelerle bağlantılı olarak Türkiye’ye sağlanan her türlü fonun sona erdirilmesini tavsiye ediyoruz. Bu yayın, Türkiye’nin Avrupa güvenliğini nasıl baltaladığını anlatıyor. Bu çerçevede Türkiye ile Gümrük Birliği de sona erdirilebilir.”
Yaptırımsızlığın nedeni
Türkiye’nin saldırganlıkları dolayısıyla hem Avrupa Parlamentosunda hem de ABD Kongresi ile Senatosunda yaptırım çağrılarının sıklaştığını ama bunların bugüne kadar “yalnızca bağlayıcı olmayan yanıtlar veya daha yumuşak ifadeler ve yaptırımların uygulanmasının reddedilmesinin” söz konusu olduğunu belirten vakıf, bunun gerekçesini ise şöyle açıkladı: “Hem Avrupa’da yeni bir mülteci dalgası korkusu hem de ticari çıkarlar, söz konusu Dışişleri Bakanlıklarını Türkiye’de artan baskı ve muhalefetin susturulmasının yanı sıra saldırganlık ve insan hakları ihlallerini de göz ardı eden bir politikaya bağlı tuttu. Bu politika, Türkiye’nin bu politikayı hiçbir bedel ödemeksizin genişleyebileceğinin ve düşmanca eylemleri sürdürebileceğinin bir işareti olarak gördüğü gittikçe daha açık hale geldikçe, artık daha savunulmaz hale geliyor.”
Hava değişiyor
Rapora göre Dışişleri Bakanlıklarında Türkiye’ye ilişkin “havanın değişmekte olduğuna” ve bir kırılma yaşandığına dair “net sinyaller” var.
Türkiye’nin askeri eylemlerinin ve düşmanca davranışlarının AB üye devletleri ve ABD tarafından bugüne kadar Türkiye’nin diğer politikalarından ayrı olarak değerlendirildiği, hatta Efrîn’in işgali gibi bazı durumlarda “kışkırtılmamış askeri düşmanlık ve insan hakları ihlallerinin Batılı yetkililer ve bakanlar tarafından bile haklı çıkarıldığı” belirtilen raporda Türkiye’nin 2013’ten bu yana izlediği dış politikanın bir özetine de yer verildi.
Türkiye’nin Suriye’de uzun süre Batı desteğinin kendi desteklediği İslamcı gruplara gitmesini sağladığı, bu desteğin zamanla Suriye Demokratik Güçlerine kaydığı ve Türkiye’nin “aşırılık yanlıları ve cihatçıların gevşek bir ittifakı haline gelen muhalefetin tek ‘hamisi’ konumuna” geldiği belirtilen raporda, “Türkiye, bu aşırılık yanlıları havuzunu; özellikle de Efrîn, Libya, Kuzeydoğu Suriye ve Dağlık Karabağ’da dahil olduğu birçok ardışık çatışmada kullanıyor. Suriye Ulusal Ordusu (SNA) saflarında bir dizi DAİŞ savaşçısı tespit edildi ki, bu Türkiye’nin DAİŞ’e verdiği destek göz önüne alındığında şaşırtıcı değildir” ifadelerine yer verildi.
‘Amacımız Türk saldırganlığından korumak’
Sallux Vakfının Türkiye raporunu hazırlayanlardan Johannes De Jong, çalışmalarıyla ilk amaçlarının “Kuzeydoğu Suriye ve Kuzey Irak ile Türkiye etrafında Türk saldırganlığından etkilenen herkesi ve ayrıca Türkiye’nin kendi vatandaşlarını Türkiye’den korumak” olduğunu belirtti.
NATO Antlaşması’nın 5. Maddesinden doğan korumanın kaldırılmasının olabilecek en etkili yaptırım olduğunu düşündüklerini belirten De Jong, “Bu hamle Türkiye’yi kendi güvenliğini düşünmeye zorlayacaktır ve sınırdışı saldırılarına engel olacaktır. Bu Türkiye’deki rejim üzerinde de ciddi baskı uygulayacaktır” dedi.
Raporlarının parlamentolardaki milletvekillerine Türkiye’nin saldırganlıklarını kanıtlama şansı vereceğini, bunun yanı sıra etkinliklerle de bu öneriyi görünür kılmaya çalışacaklarını belirten De Jong, devam etti: “Biz ‘Türkiye’yi NATO’dan atın’ demiyoruz. Bu hem saçma hem de yasal olarak uygulanamaz olur. Ama Avrupa ve Amerika’nın bugüne kadarki yaptırımları uygulamaya çalışmaları da zaman kaybı olur. Bizim önerimiz aslında gerçekçi, somut ve hayata geçirilmesi olasılığı da olan bir öneri.”
Erem Kansoy