Maraş Katliamı tanığı: Yaralarımız hala ‘kanıyor’

Maraş Katliamı tanığı: Yaralarımız hala ‘kanıyor’

HİKMET ERDEN

LONDRA- Türkiye tarihinin en kanlı ve karanlık katliamlarından Maraş’ın üzerinden 41 yıl geçse de tanıkların hafızaların da her şey canlı olarak duruyor.

Bu tanıklardan biri olan Elif Can Tabak, “İnsan çığlıkları duyuyorduk. Evlere giriyorlar insanları katlediyorlar kadınlara tecavüz ediyorlardı. Hamile kadınları bile katledip tecavüz ettiler. Maraş katliamının tahribatı ve yaraları bitmiş gibi görünüyor ama bu yara hala kanıyor. Hala kanayan yüzlerce binlerce yara var” dedi.

Tarihin en kanlı katliamlarından biri olarak kayıtlara geçen 19 Aralık Maraş Katliamı 41’inci yıl dönümünde hala kanayan bir yara olarak hafızalarda. Katliam öncesi Alevilerin yaşadığı evler  işaretlenerek kırmızıya boyandı ardından da aşama aşama devlet eliyle geliştirilen provokasyonlarla katliam hazırlıkları yapıldı.Maraş’ta 19 Aralık 1978’te ülkücülerin Çiçek Sineması’na bıraktığı bombanın patlatılmasıyla başlayan katliam, 21 Aralık’ta Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi 2 öğretmenin katledilmesiyle katliamda adeta zirveye ulaşıldı. Türkiye tarihinin en karanlık katliamında; resmi verilere göre bir hafta içerisinde 150 kişi vahşice katledildi, binlerce kişi de yaralandı. Katliam saldırısında 552 ev 289 işyeri yakılıp yıkılırken, Kürt Alevi yurttaşların yüzde 80’i ise zorla göç ettirildi.. Katliamın tanıkları ise aradan 41 yıl geçmesine ragmen hala yaralarını sarmaya çalışırken, katliamla yüzleşilmemesinin ise hala katliam riskinin bulunduğuna işaret ediyor. Katliamın tanıklarından gazeteci Elif Can Tabak, 9 yaşında iken tanıklık ettiği Maraş Katliamını anlattı. Maraş Afşin İlçesi Kaşan bölgesinin Örenli Köyü doğumlu olduğunu ifade eden Tabak, “Biz Maraş’a göç ettiğimiz de 6-7 yaşında idim. Köyünde doyamayanlar şehire göç etti. Maraş’a 7 yaşında geldim. Katliama kadar Maraş’ta idim. Maraş Yusuflar Mahallesi’ne taşındık ilk olarak. Çok az Kürt ve Alevinin olduğu bir mahalleydi. Konuşmaya başladığım zaman Kürt ve Alevi bir köyün kızıyım. Kürt ailenin bir çocuğu olarak Maraş’a gittiğimiz de ‘Kürt Kürt küvara Kürdün boku duvara” şeklinde hakaretlere uğruyorduk. Sokaklar da hareketlere uğruyorduk” dedi.

 

ÖTEKİNİN ÖTEKİSİDİR ALEVİLER 

Kürt Alevilerin ‘ötekinin ötekisi’ durumda olduklarını söyleyen Tabak, “Devletle bir Alevi olarak bir noktaya gelinebiliyor. Sunni Kürt ile bir noktaya gelebiliyor.. Ama Kürt Alevileri bir noktaya gelemiyor. Yani Kürt Aleviler ötekinin de ötekisi konumundalar” diye kaydetti. Yusuflar Mahallesi’nde güvende olmadıkları için Maraş’ın dışında dağ yamacında kurulu olan Yörük Selim Mahallesi’ne taşındıklarını ifade eden Tabak, “Yörük Selim arka tarafı dağ ve ormanlıktır. Son duraktır aslında. Biz Maraş’ta iken hem Kürt hem Alevi olduğumuzu söylerdik. 75’te Maraş’ın sunnilerinin bizim için ne düşündüklerini kendilerinden duyduk. Alevilere çok çirkin yakıştırmalar da bulunuyorlardı. Devlet bizimle ilgili bir algı yaratıyordu ve toplum da aslında bir sorun olmasa da bunu böyle lanse ettiriyordu. Kürtlerle Türk devletinin bir mücadelesi var doğrudur. Ama halklar arası bir savaş bir çatışma yaşanmadı. Devlet ne zaman ki buna yöneldi o zaman katliamlar gerçekleşti. Orada farklılıklarımız vardı. Bu katliam aşamasında değildi. Faşist sistem orada devreye girmeseydi Maraşlıların bizleri katledeceğine inanmıyorum” diye anlattı.

 

ÖNCE MUSTAFA HOCAYI KATLETTİLER 

Aralık ayın da TÖB-DER’li Mustafa Yüzbaşıoğlu ile Hacı Çolak’ın vurulduğunu anlatan Tabak, şunları anlattı “Maraş katliamı bir Alevi katliamıdır. Ama orada sadece Aleviler değil devrimci, demokrat yurtsever olan bilinenler tespitli olarak katledildi. Düşünün bir Alevi katliamı tezgahlanıyor. Öldürülen öğretmen Türk Sunni ve Maraş’ın yerlisi biri. Onun katlediliş şekli onun devrimci kimliğidir. Mustafa hoca çok sevilen ve değer verilen biriydi. Özellikle hedef almıştılar ve onun ölümü ile birlikte binlerce kişinin cenazesine katılacağını biliyorlardı. Bu yüzden onu katlederek işe başladılar ve eli silahlı faşistleri önceden cenazesinin yapılacağı güzergaha yerleştirmiştiler. Mustafa Yüzbaşıoğlu şehit düşünce binlerce kişi hastane önünde toplandık. On bini aşkın insan bir araya geldi. Cenaze sabah verilmedi özellikle öğlen namazına denk getirilmek istendi. Cami hocaları eliyle halk kışkırtılıyordu. Cami hoparlörlerinden ‘Bunlar kafirdir bunlar camiye alınmaz. Kafirlere karşı son görevinizi yapın’ şeklinde anonslar geçiliyordu” diye anlattı.

 

KANLAR AKIYORDU…

Camilerden kışkırtıcı anonslar ile birlikte ve eski belediye binasının olduğu yere geldiklerinde halkın üzerine ateş açılmaya başladığını anlatan Tabak, “Üzerimize kurşun yağdırılıyordu. Biz o alanda iken insanlar öyle ki geriye gidemiyordu. Kitlenin üzerine sandalye, odun, kömür ne buldularsa atıyorlardı. Orada bir inşaat vardı ve orada tuğlalar atılıyordu. Bizim geldiğimiz yola geri çıkmamız gerekiyordu. Biz aşağı da indiğimiz de kortejin önemli bir bölümünün ucu hastanedeydi. Bir büyük abimin üzerinde kanlar aktığını gördüm. Ağlıyorum ve bağırıyorum. Kitle geri döndü ve mahalleye doğru gitmek ve orada evlere sığınmak istiyorduk. Yol boyunca kendini ‘vatansever’ olarak niteleyen faşistlerin hakaretine uğruyorduk. O saldırı da abim yaralanmıştı ve hastaneye gittim. Hastaneye girdiğim de tüm odaları dolaştım ve abimi arıyordum. İnsanları öldü diye morga koymuştular. Sedyeler de yataklar da onlarca yaralı vardı ve kiminin bağırsakları dışarıda idi. Müdahale bile edilmiyordu” dedi.

 

İNSAN ÇIĞLIKLARI YANKILANIYORDU 

Katliamın devlet ve sistemin organizasyonu ile geliştiğini ifade eden Tabak, “Katliamda yer alanlara ‘Alevileri öldürün Alevinin evi eşi sizin’ dediler. Yetmedi, ‘Yedi Alevi öldüren cennete gidecek’ diyerek cenneti sattılar camiler de. Talancı ve katliamcı bir zihniyet vardı. Yaşadığımız evin askeri bölümüne yakın olduğumuz evlere saldırdılar. İnsan çığlıkları duyuyorduk. Evlere giriyorlar insanları katlediyorlar kadınlara tecavüz ediyorlardı. Hamile kadınları bile katledip tecavüz ettiler. Bir annenin gözleri önünde oğlu katledildi ve kendisi aldığı kurşunla felç oldu. Felç olan ve evladını yitiren anne yaşadıklarının acısına dayanamayarak intihar etti bir süre sonra. Maraş katliamının tahribatı ve yaraları bitmiş gibi görünüyor ama bu yara hala kanıyor. Hala kanayan yüzlerce binlerce yara var” diye belirtti.

 

KANAYAN BİR YARADIR MARAŞ 

Uzun yıllar Maraş’a gidemediğini ve hala ilk gün ki kadar izlerini derin olarak yaşadığını ifade eden Tabak, şunları anlattı: “Kanayan bir yara var ve gerçek anlamda bir yüzleşme olmadı. Beynimde yaşamım da ve ruhum da hala Maraş katliamının izleri var. Maraş’ın sokaklarında inleyen çığlıklar , katledilmiş ve yaralanmış insanlar vardı. Hastane içerisinde yataklar da 3-4 kişi kalıyor ve bazılarının bağırsakları dışarı şekilde müdahale edilmeyi bekliyordu. Katliamdan kısa bir süre sonra kendi köyümüze göç ettik. Bizim aileden 16 kişi katledildi. Komşumuz bakkalımız kaybedildi. Bir çok insanın ızdırabını duyuyorduk. İlk kez gittiğim de benim bedenim titredi. O an yaşadığımız duyguları yeniden hissediyoruz. Düzgün dedenin mezarına geldiğimiz de yeniden o anları yaşadım. Erenler Cemevi’ne gittik. Mustafa Hoca’nın mezarına bir karanfil bıraktım. Maraş’ta katledilenler toplu olarak gömülüyor ve Mustafa hocanın da mezarının bulunduğu bu bölge şehitlik alanı olarak bilinir. Şu anda mezar yerlerini arayan aileler var. Bunlar oraya defnedildi. Uzun süre buraya gelinmeyince mezarlarımızın üzerinde başka mezarlar vardır. Devlet yaptığı katliamla kalmadı şu anda bile insanların yarasının kanamasına yol açıyor. Mezarlarımıza bile saldırıyorlar.”

 

Katliama gelenlerin hepsinin erkek olduğunu ve sunni erkek eliyle bu katliamın gerçekleştiğine dikkat çeken Tabak, “Maraşlı sunni kadınların da yarası hala kanıyor.

Maraş katliamında bizler katledilirken, katliama gelen erkeklerin elinde bıçak ve silah vardı. O insanların analarının bacılarının kız kardeşlerinin çocukları eşleri babaları katil oldu. Orada olan kadınların da yarası kanıyor” diye kaydetti.

 

CATEGORIES
TAGS
Share This