Malatya’dan Bir Tat: Killor
Urfa Suruç ta olan katliama dair Kürt halkının yüzyıllar süren sözlerinden ve inançlarından başka söylenecek pek söz bulamıyorum; BARIŞ KAZANACAK! Er yada geç! Dünyadaki güzel insanların yürekleri, hain ve saptırılmış hasta mentalitelerin önüne geçecek kadar güçlü ve kararlı çünkü. Bu dünya öylelerine her zaman dar geldi ve böyle devam edecek. Bu sözlerle bu haftaki yazıma başlamak istiyorum.
Killor
Bu hafta kendi memleketim olan Malatya dan bir tatla beraberiz.
Kıllor yada Türkçe adıyla Kömbe Malatya ve çevresinde yaşayan Kürtlerin fazlasıyla sevdikleri özellikle ‘ağır’ misafirlerini ağırlamak için hazırladıkları en popüler yemeklerindendir. Kıllor’un genelde o çevrelerde büyümüş kişiler için çok özel bir yeri vardır. Bu yemeğin yapılışının köy şartlarında hemen hemen bütün günü alması, benim gibi pek çok insanın hafızasında yarattığı hatıra bu yemeğin onlar için yerini özel bir yerde tutmasının sebeplerinden biri diyebilirim. Bütün gün bir yemek için uğraşmak kulağa çılgınca gibi gelse de, kıllor yemenin zevkine zevk katan olay bir bakıma bütün günü alması ve hemen her aşamasında ailece ve komşularla çalışıyor olmanızdan kaynaklanıyor.
Çocukluğumun hafızama yerleşen yemek hazırlıklarından en belirgin olanlarından biri idi kıllor yapımı. Öncelikle kuzuyu kesmekle baslardı gün, sonra et doğranır, pay edilir sonrasında kıllor yapmak için ayrılan yağlı et satırlarla ağaç kütükler üzerinde doğranırdı. Bu arada bir kişi hamur yoğurur, bir iki kişide çeşme başında üzerinde ekmek pişirilen demir sel yada Türkçe adıyla saçın iç kısımlarının isini temizleyip yıkamakla meşgul olurdu. Eğer sadece bir tane sac ı varsa evinizin, komşunuzdan ikincisini ödünç almak da biz çocukların görevi idi. Boyumuzdan büyük sacı ancak iki kişi taşıyabilirdik komşunun evinden eve kadar. Yakılan kocaman ateşin üzerine yerleştirilen saç ın içinde öncelikle kıllor un içi pişirilirdi. Doğranmış et, ardından bol soğan, patates ve baharatlar koyulurdu. Taze kavrulmuş etin kokuları muhteşem bir ziyafetin habercisi gibiydi. O manzara ve kokular belleğimde o kadar yer etmişki sanki şimdi gözümün önünde yapılıyor bunları yazarken. İç piştikten sonra bir kaba boşaltılır ve saca bolca tereyağı sürüldükten sonra kalınca açılan hamur yerleştirilirdi, iç malzeme düzgünce döşenir ve üzeri ikinci hamur kapatılır kenarlar bastırılır ve kaşıkla şekiller verilir ardından yine bol tereyağı sürülürdü hamurun yüzeyine. Üzerine ikinci sac kapatılır kor haline gelmiş odunların içine gömülür ve çay eşliğinde bekleyiş başlardı. Hatırladığım en muhteşem belirgin manzara güneş batımında bu korların saçtığı ışıklardı kıllor un pişmesini beklerken. Piştikten sonra kora gömülü kapalı sacı çıkarmak sanki bi hazineyi çıkarmak gibi çok dikkatli ve itina ile yapılırdı. Üstteki korlar küreklerle yavaşça temizlenir, ve birbirine adeta yapışmış saçlar dikkatlice kordan çıkarılır, etrafında toplanmış bütün izleyenler eşliğinde üstteki sac dikkatlice kaldırılır ve kıllor’un muhteşem görüntüsü gözler önüne serilirdi. Bütün bu olanları çocuk gözüyle izlemek, içinde kaybolduğumu hissettiğim, inanılmaz bir haz aldığım bir ritüelin içindeymişim gibi bir duyguydu sanki. Belki de yemeğe olan bu özel ilgimin başlangıcı özellikle bu tecrübeler idi, kim bilir.
Şimdilerde kıllor elbette evde elektrikli fırınlarda yapılmakta. Antep ve bazı çevre bölgelerde hala taş fırınlarda yapma olanağı var. Saçta yapılanla aynı lezzet ve güzellikte olmasa da evde yapılanlardan çok daha güzel denilebilinir.
Burada verdiğim tarifim uzun denemeler sonucunda, aldığım değişik tarifleri deneye deneye vardığım tarif. Umarım dener ve beğenirsiniz.
Yanına en güzel gidecek içecek elbette ki tuzlu buz gibi köpüklü ayran.
YAPILIŞI:
Kıllor
20 dilim yapar
Hamuru için
450 gr. beyaz un
150 gr. kahverengi un
1 tatlı kaşığı tuz
1 paket kuru hamur mayası (7gr.)
360 ml ılık su (yada fazlası)
İçine
6 yemek kaşığı saf zeytinyağı
800 kg.orta yağlı kuzu kıyma
3 tane orta boy ince doğranmış soğan
1 orta yada büyük boy ince doğranmış patates
1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
tuz ve karabiber
2 yemek kaşığı tereyağı
Üzerine
2 yemek kaşığı zeytinyağı
2 yemek kaşığı sade yoğurt
- Unu büyük bir kaseye alın, bir tarafına tuzu, diğer tarafına mayayı ekleyin. Üzerine suyu ekleyip karıştırın, yumuşak bir hamur elde edinceye kadar yoğurun ve 1 saat kadar mayalanmaya bırakın. Hamur iki katına çıkmışsa hazır demektir. Hamurun havasını alıp, iki eşit parçaya bölüp beze yapın.
- Hamur mayalanırken içini hazırlayın. Altı yapışmayan bir tavada eti 4 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişirmeye başlayın ve her yanı hafif kahverengine dönmeye başlayıncaya kadar arada bir karıştırın. Kapağını kapatıp, kısık ateşte 20 dakika kadar pişirin, et bu arada kendi suyunu bırakacaktır. Et suyunu çekene kadar kapağı açık şekilde pişirmeye devam edin. Soğanları ekleyip 5 dakika pişirdikten sonra patatesleri, tuz, karabiber ve kırmızı biberi de ekleyip karıştırın ve kapağı kapalı şekilde en fazla 5 dakika kadar pişirin, tereyağını karıştırıp altın kapatın.
- Fırınınızı 185 C ısıtın. Her bezeyi oklava ile parmak kalınlığı inceliğinde tepsinizin şeklinde açın, ve yağlamış olduğunuz tepsiye yerleştirin. Tepsiden taşan kenarlarını kesin, iç malzemeyi açtığınız hamurun üzerine kenarda bir parmak mesafe bırakmak suretiyle eşit şekilde her tarafına dağıtın. Diğer bezeyi de biraz daha ince açın ve iç malzemenin üzerini kapatın, kenarda taşan fazla hamurları kesip, kenarlarını parmak uçlarınızla bastırarak birbirlerine hava almayacak şekilde yapıştırın. Hamurun orta kısmında buharın çıkması için parmağınızla küçük bir delik açın. Hamurun üzerine isterseniz kaşıkla şekiller verebilirsiniz.
- Yağ ve yoğurdu karıştırıp hamurun üzerine sürün ve 25-40 dakika kadar üzeri kızarana kadar pişirin. Fırından çıkardığınızda üzerini nemli bir bezle örtün ve dinlenmeye bırakın. İstediğiniz büyüklükte dilimleyin ve servis yapın.
Afiyet Olsun