Koronavirüs, akbabalar ve para dağıtma safsatası
Arif Bektaş
Hiçbir devlet halkına para dağıtmıyor. Tam tersine, hepsi halkının cebindekine göz dikmiş durumda.
Almanya, ABD, Fransa gibi ülkelerde muhabirlerimiz, bu ülke yönetimlerinin, virüs nedeniyle sermayenin göreceği zararlar karşısında duydukları kaygıyı, can kayıplarına duydukları kaygıdan daha önde tuttuklarını bildirdiler. Sayfalarımızda bunları gördük. İngiltere’de de durum öyle.
Son örneği Türkiye’de ortaya çıktı. Aslında fırsat kolluyorlardı. “Şimdi tam zamanı” diyerek düğmeye bastılar. Tüm halk, “ne tür önlem ve ekonomik destek açıklaması olacak” diye beklerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir bağış kampanyası başlattı ve kendisi de 80 bin liralık maaşının 7 aylığını bağışladı. Halk, destek beklerken, bir baktı ki elindeki isteniyor. Şaşırdık mı? Hayır.
Erdoğan maaş almasa hiçbir şeyi eksilmez. Tüm harcamaları, devlet ödeneklerinden, bunlar da halkın vergilerinden karşılanıyor. Saraylar, uçaklar, gemiler, arabalar, korumalar, ejder suları vs. Ama işte, “hep bana hep bana” demek böyle bir şey. Tüm bütçe olanakları gibi, ülkenin bütün büyük işletmelerinin bağlandığı Varlık Fonu’nun kullanımı kendi elinde zaten.
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasına büyük tepkiler geldi. Doğru tepkilerdi. Fakat, buna şaşırmak yersiz. Çünkü bunlar kapitalistlerin sözcüleridir, onların politik arenadaki temsilcileri ve koruyucularıdır. İşçi ve emekçileri kapitalistlere köle eden yürütme organıdır. Kendileri de bu durumdan nemalanarak birer kapitalist olmuşlardır.
İNGİLTERE İYİ BİR ÖRNEKTİR
Koronavirüs İngiltere’de de yayılmaya başladığında, Başbakan Boris Johnson ve Maliye Bakanı Rishi Sunak basının karşısına çıkarak bir önlem paketi açıkladılar. Bu paketin içinde, daha çok ekonomik önlemler vardı. Yani, salgına karşı yapılacak mücadelenin en önemli adımı olarak, ekonomik sıkıntılar onların gündemindeydi.
Ulusal Sağlık Servisi (NHS) bünyesinde çalışan ve son bir yıl içinde işine son verilen 50 bin sağlık emekçinin işine neden son verildiğine değinilmedi bile. Son seçimlerde vaad edilen 20 bin yeni sağlık emekçisinin işe alınması henüz hayata bile geçmeden salgın ülkeyi vurdu. Aslında 50 bin sağlık çalışanının işine son verilmişken, 20 bin yeni sağlık emekçisi vaadi, işten atılan sağlık emekçisi sayısının 30 bin olması anlamına geliyor.
Hatta 13 yeni hastane vaadi de vardı. Bu da gerçekleşmedi. Gelinen aşamada, NHS salgına mücadele etmede son derece yetersiz haldedir. Kesintilerle NHS zaten “kuşa” çevrilmişti.
EKONOMİK PAKETTE NE VARDI
Başbakan ve Maliye Bakanı, ilk ekonomik paketi açıklarken, aynı zamanda herkesin evinde kalmasını da duyurdular. Bu çağrı sermaye gruplarını endişelendireceği için Başbakan Johnson aynı basın açıklamasında kapitalistlere bir çağrı daha yaptı: “İşverenlerimize sesleniyorum, kimseyi işten atmayın. Ne zararınız varsa karşılayacağız. Hükümet arkanızdadır.”
Açıklanan, toplamda 350 milyarlık bir paketti ve açıktan ilan edildi. 330 milyarı sermaye gruplarına, yani işverenlere verilmek üzere ayrılmıştı. Geri kalan 20 milyar ise, sosyal yardım alanların yardımlarına, yıllık toplam bin sterlin zam ve küçük esnafa kredi için ayrılmıştı. 2020 sonuna kadar sunulan bu olanak, daha sonra geri ödemesi yapılmak üzere verilecekti. Sermayeye verilen 330 milyar ise tam anlamıyla hibe idi.
Şöyle bir hesap yapalım; İngiltere’de toplam işçi sayısı 27 milyon. Küçük esnaf ve kendi işini yapanlar da eklendiğinde 33 milyon kişi çalışıyor. Yaklaşık bir milyon kişi ise, milyonerler. Yani 1 milyondan fazla geliri olanlar.
Sermayeye dağıtılan 330 milyar, çalışanlara dağıtılmış olsa, her birine 10 bin sterlin düşüyor. Bu da, 67 milyonluk ülkede herkesin yıl sonuna kadar harcayacağı bir parasının olması ve geçimini sürdürebilmesi anlamına geliyordu. Ancak böyle olmadı tabii.
Hesap bu kadar basitken, neden 330 milyar sermayeye ve bir miktar da geri kalan kesimlere dağıtılıyor? Yeni açıklanan paketlerle birlikte, toplamda 420 milyar sterlin harcama yapılması bekleniyor.
Yani 420 milyar sterlin masraf da olsa, bunun büyük bir bölümünün sermayeye kaydırılması hükümetin temel hedefi oldu.
SAĞLIK SERVİSİNİ YÜK GÖREN ANLAYIŞ
Sağlık servisi NHS, kemer sıkma politikalarının en acımasız uygulandığı alanlardan oldu. Pratisyen doktorlardan, hemşirelere kadar, mahalle doktorlarından hastanelere kadar, son yıllarda yapılan kesintilere karşı halktan ve sendikalardan yoğun tepkiler geldi. Bunların hepsine hükümet yetkilileri; “Sağlık servisi bizim üzerimize çok yük oluyor. Masrafları kısmamız gerekiyor” diye karşılık verdi hep.
Sonuçta, bir salgının başlangıç günlerinde, yatak ve yoğun bakım sıkıntısı baş gösterdi. Doktor yetersizliği hemen ortaya çıktı. İngiltere’de binlerce sağlık personeli ağır iş koşullarından dolayı işi bırakıp, okullarda, bankalarda ya da başka işlerde çalışmaya başlamış ya da emekli olmuşlardı. Hükümet onları bu krizde göreve çağırdı. Hükümetin saldırılarına rağmen, 20 bin kişi sağlık alanında çalışmaya hazır olduğunu açıkladı. Ama testlerinin yapılması ve sağlık tedbirlerinin alınması koşuluyla.
Hala binlerce doktor evinde bekliyor. Test olmayı bekliyor. Bu kadar hızlı yayılan bir salgının önlenmesi için kolları sıvayan sağlık emekçilerinin mücadeleye girmesi bile yavaştan alınıyor. Günde en az 25 bin test yapılacağı sözünü veren Johnson, günde 10 bin test bile yapmadı. BMA bas bas bağırarak, “Doktorlarımız evde bekliyor. Test olup bir an önce işe başlamak istiyor” demesine rağmen bu gerçekleşemiyor.
Doktorlar hayat kurtarmak için can atıyorlar. Ancak gerekli koşullar yaratılmıyor. Ama, bu salgının etkisiyle zarar görme ihtimali olan sermayedarlara anında 330 milyar aktarıldı.
BAZILARI KIRINTI BAZILARI DA IBAN NUMARASI VERİYOR
İşte, İngiltere örneği bir kez daha bize şunu anlatıyor. Kapitalistlerin iktidar olduğu hiçbir ülkede, halkın sağlığı ve çıkarları düşünülmez. Onlar, her durumda elde edecekleri kârı, işçi ve emekçileri savunmasız bırakacak pozisyonu hesaplarlar.
Sonuç olarak, dünyanın hiçbir yerinde halkına para dağıtan bir hükümet ve devlet yok. Bazıları kırıntı dağıtıyor, ama bu, gelişebilecek halk tepkilerini gözetmek üzere alınan bir önlem.
Türkiye’de ise çok daha uçuk bir şekilde yaşanıyor. Halka “kırıntı” bile yok. Tam tersine, hasta sayısı, ölüm sayısı gizlenip, doğruların kamuoyu tarafından bilinmemesi için, konuşan tehdit edilip susturuluyor. Bu da yetmezmiş gibi, onca yandaşın palazlandığı ülkede, onların işlerinin yolunda gitmesi için işçilere çalışmaları talimatı verilerek, üstüne bir de halka İBAN numarası veriliyor.
Halkın gerçek temsilcilerinden oluşmayan her iktidar, eline geçecek her fırsatta halkın, alın terine ve cebindekine göz diker.