Kobani’nin Yerel, Bölgesel ve Uluslararası Etkileri

 

Özgürlüğü için ölümüne direnen Kobani’nin yarattığı etkiler bölgenin geleceği açısından bugün de önemini sürdürmekte. Bölgede çıkar çatışmaları devam etse de IŞİD ile yaşanan çatışmanın Kürtler’in lehine sonuçlanması, Ortadoğu’nun kaderini değistirecek stratejik bir etkiye sahip. Bölgede etkin bir siyasal aktör olarak ortaya çıkan Kürtler, insanlık onurunun enkaz yığını altında kalmasına izin vermedikleri bu mücadelenin meyvelerini toplamaya başlayabilecek mi sorusunun cevabını sonraki dönemlerde hep birlikte göreceğiz.

Essex Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü’nde doktorasını tamamlayan ve “Türkiye’de Kürt Ulusal Hareketi: Direnişin Söylemi” adlı kitabın yazarı Dr. Cengiz Güneş ile Kobani’nin yerel, bölgesel ve uluslararası etkileri üzerine konuştuk.

Sizce Kobani direnişinin yaratmış olduğu ‘etkileri’ nelerdir?

C.G.     Öncelikle Kobani, Kürt direniş tarihinde yeni bir ‘direniş efsanesi’ olarak yerini aldı ve böylece kahramanlık destanının ana merkezi oldu.Türkiye, Avrupa ve Kürdistan’ın farklı bölgelerinde geniş siyasal bir hareketlenmenin oluşmasına katkısı ise yadsınamaz. Kürtler arasında siyasal dayanışma ve birliktelik ruhu pekişti. Kobani direnişi, Kürtler’in uluslararası arenada sempati kazanması bakımından da önemlidir. Türkiye’nin tüm engellerine rağmen, PYD koalisyon güçleri ile ilişkisini geliştirerek uluslararası desteğini ve meşruiyetini arttırmayı başardı.

IŞİD’in Kürtler’e karşı yenilgisinin siyasi sonuçları konusunda ne söyleyeceksiniz?

C.G.     Kürt güçleri IŞİD’in ‘yenilmez’ algısını Kobani’de yıktı fakat, halen Suriye ve Irak’da önemli bir güce sahip olan IŞİD, Kürdistan’ı hedef almaya devam edecektir. Nihai yenilgisi için henüz erken; ama en önemlisi ‘yenilmezlik’ imaji sarsıldı. Kürt güçlerinin direnişi ve koalisyon hava saldırıları IŞİD’in askeri gücünü epey bir geriletti ve ekonomik kaynak sağladığı kaçak petrol ticareti alt yapısı büyük zarar gördü.

“Yenilginin siyasi sonuçları nelerdir” sorusuna net bir cevap vermek biraz zor. Suriye’de halen devam etmekte olan iç savaşıda göz önünde bulundurarak gelişmelere bakılmalı. Bölgede kalıcı bir barışın sağlanması ancak IŞİD’in yok edilmesi ile mümkün olacaktır.

Suriye hükümet güçleri ile IŞİD arasında henüz ciddi bir çatışma yok. Sizce böyle bir çatışma olur mu?

C.G      IŞİD, muhalif grupların kontrolündeki yerlerde alan hakimiyetini arttırdı ve bugüne kadar rejim güçleri ile çoğunlukla kendi kontrol ettiği noktalarda çatışmalara girdi, ancak Kobani’ye yaptığı gibi bir saldırıyı henüz rejim güçlerine karşı yapmış değil. Amaç Suriye ve Irak’da Sünniler’in yaşadığı yerlerde bir İslam Devleti kurmak olduğundan, ilerlemesi devam ederse sonunda rejim güçleri ile çatışmaya girmesi kaçınılmaz. Bu da hedeflerine ulaşabilmeleri için rejimin yıkılması anlamına geliyor. Rejim güçleri ise sınırlı düzeydeki gücünü stratejik bir sekilde kullanmaya çalışarak, gerekli olan yerlerde ise saldırılarda bulunuyor. Kanımca güçlerini ve konumlarını muhafaza edip, uzun dönemli planlarını uygulayabilmek adına, her iki taraf da şimdiye dek büyük çapta karşı bir saldırıda bulunmadı. 

Suriye rejimi ile IŞİD arasında yaşanacak olası çatışmanın Rojava kantonlarına ne gibi etkisi olur?

C.G.     İlerde Rojava kantonlarını hedef alabilecek çok büyük saldırıların olasılığı halen mevcut. Çünkü, IŞİD ve Suriye rejimi Rojava kantonlarını tanımadıkları gibi kendilerine karşı bir tehdit unsuru olarak görüyorlar. Rojava kantonlarında uygulanan demokrasi modeli IŞİD’in uygulamak istediği rejim ile taban tabana zıt.

Suriye rejimi ise, Rojava kantonlarının Suriye’nin bölünmesine yol açacağını düşündüğünden Kürtler’in taleplerini reddediyor. Şuan için Rojava’daki kantonal yönetime karşı koyacak güçleri olmadığından, herhangi bir saldırı gerçekleştirilmiş değil, ancak böyle bir güce sahip olduklarında ellerinden geleni yapacaklarına dair hiçbir şüphem yok.

“Ilımlı” olarak tarif edilen muhalif grupların da Rojava kantonlarını tanıdığını söyleyemeyiz. Bunların dayandığı bölgesel güç; Türkiye ve Suudi Arabistan, kantonların temsil ettiği katılımcı demokrasinin Ortadoğu’da gelişmesini istemiyor.

Türkiye sınırları açısından Rojava kantonları nasıl bir rol oynuyor? Türkiye’nin Suriye politikasına baktığımızda dostunu ve düşmanını iyi ayırdığı söylenebilir mi?

C.G.     Türkiye’nin, Suriye’deki Kürt oluşumunun devam etmesini ve uluslararası güçlerce tanınmasını istemidiği çok açık. Bunun sebebi, Rojava’daki kantonların Türkiye’nin ulusal güvenliğini gerçekten tehdit ediyor olması değil, Türkiye tarafından tehdit unsuru olarak görülmesidir. PYD “terör örgütü” olarak tanımlanırken, IŞİD ve El Nusra’ya savaşçı geçişlerinde kolaylık sağlanması ve çete üyelerinin Türkiye’de tedavi edilmesi bu bakış açısının sonuçlarındandır.

Türkiye’nin, Suriye’de kendisine yakın bir yönetim kurarak bölgede hakimiyetini arttırmak için Esad rejiminin yıkılmasını istediğini biliyoruz. Çünkü Türkiye’nin İran ile arasındaki bölgesel güç rekabetinde başarılı olması, ancak Suriye’de istediği gibi bir yönetim kurmakla mümkün olacaktır. Fakat mevcut durumda, Türkiye’nin Suriye politikası iflas etmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suudi Arabistan ve İran ziyaretleri yeni politikalar belirlemek adına atılacak adımlar olarak algılanabilir.

Suriye’deki gidişatın daha da kötüye gideceğini göz önünde bulundurursak, iç savaşı sonlandırmak için bölgesel bir konsensus oluşturulması gerekliliğine inanıyorum. Kısacası, olay dostunu düşmanını ayırt etmekten ziyade, çıkarlar neyi gerektiriyorsa onun yapılıyor olmasıdır. Türkiye’de Kürt sorunu algısında kapsamlı bir değişiklik olmadığı sürece, Rojava kantonları ile yapıcı bir ilişki geliştirilmesi biraz zor görünüyor.

IŞİD, Kürtler, Ortadoğu, Türkiye ve bölge ile yakından ilgili Batılı güçler açısından neleri değiştirdi?

C.G.     IŞİD’in ortaya çıkması Ortadoğu’da varolan dengeleri altüst etti. Batılı güçler, Suriye’de devam eden iç savaş konusunda tam olarak etkili bir pozisyon belirlemiş değiller. Batı’nın başlarda rejim değişikliğinde ısrar etmesi iç savaşın körüklenmesine sebep oldu. IŞİD’in tüm bölgeyi tehdit eden bir yapıya dönüşmesi, Batılı ülkeleri müttefiklerinin güvenliğini sağlamak için aktif olarak savaşa dahil etti. IŞİD’in ortaya çıkması, Batı ile Türkiye’nin de bölge politikasına farklı yaklaşımlarını net bir şekilde ortaya çıkardı.

Kürtler açısından da, bölgenin önemli bir aktörü oldukları kanıtlanmış oldu. Kürtler’in IŞİD ile mücadelesinde desteklenmesi gerektiği algısı gelişti. Bu da Kürt hareketinin, özellikle PKK ve PYD’nin uluslararası arenada tanınmasının ve kabul görmesinin önünü açmış oldu. Batı’nın askeri yardımı, Kürtler’in konumlarını daha da güçlendirebilecek bir pozisyona gelmesini saglayacaktır.

 Kobani’nin Türkiye’deki barış sürecini etkilediğini söyleyebilir miyiz?

C.G.     Kobani için insani yardım koridorunu açmaması ve genel olarak agresif tavrı barış süreci konusunda Türkiye’nin ne kadar samimiyetsiz olduğunu göstermiş oldu. Güven adımları atılmasının önemi ve de Kürt sorununun bölgesel bir çözüm gerektirdiği daha net bir şekilde görüldü. Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü Suriye’nin ve bölgenin geleceğini hesaba katmadan mümkün değildir.

 Kobani Direnişi Kürtler’i Batılı güçlerin bölgedeki önemli muhataplarından yapar mı?

C.G.     Kobani direnişi Kürtler açısından Batılı güçler üzerinde olumlu bir etki yarattı ancak, bu etki kısa vadede Batılı güçlerin Kürtler’i de dahil ederek Ortadoğu politikalarında kapsamlı bir değişiklik yapacağı anlamına gelmez. Unutmayalım ki PKK halen “terör örgütü” listesinde.

Orta vadede ise Kürtler’in uluslararası arenada meşruiyetlerini arttırması şüphesiz ki, yeni bir sürecin başlangıcı olacak ve Kürtler’in meşru bir aktör olarak kabul görmeleri, onlara önemli fırsatlar yaratacaktır. Bunun olabilmesi için Kürtler’in, Ortadoğu’da kalıcı barışın inşasında önemli bir rol oynayabilecekleri konusunda, Batılı güçleri ikna etmeleri gerekmektedir. Aslında şuan ki şartlar bunun için oldukça elverişli. Batı’nın Kürt sorununun çözümüne katkısı, Ortadoğu’da kalıcı barışı sağlayabilecek olan Kürtler açısından çok büyük bir etkendir.

CATEGORIES
Share This