‘Kadına karşı şiddet erkek egemen sistemin bir aracı’
25 Kasım çerçevesinde Gik-der’de Kobane, Savaş, Şiddet ve Kadın semineri gerçekleşti.
İmece direktörü, Feride Kumbasar ve Sosyalist Kadınlar Birliği’nden Hatice Güden, 25 Kasım’ın önemi çerçevesinde kadına karşı şiddet, Kobane direnişinde YPJ savaşçılarının rolü ve kadınların özgürlük mücadelelerini anlattılar.
İlk olarak söz alan Güden, 25 Kasım’ın, kadına yönelik şiddete karşı direnişi simgelediğini anlattı ve 1980 yılından itibaren her sene, engellenmelere rağmen, arttığını ifade etti. Güden, ‘‘8 Mart gibi, 25 Kasım’da sermaye egemenliğine karşı mücadele günüdür. Bizim gibi düşünen kadınların sokakları ve medyayı kendi dilimizde konuşturarak, bu günün içinin boşaltılmasına izin vermememiz gerekiyor. Bir mücadele günü olarak kavgayı büyütmemiz gerekiyor,’’ dedi.
Güden, dünyada iki 25 Kasım’ın olduğunu belirterek şunları söyledi: “Biri, 1981 yılında Latin Amerikalı ve Karaipli ilerici kadınların düzenlemiş oldukları kadın kurultayında, Trujilo diktatörlüğü tarafından, 25 Kasım 1960 yılında, tecavüz edilerek katledilen Mirabel kardeşler anısına karar altına alınan 25 Kasım. Diğeri ise 1981 yılı ve sonrası yasaklara rağmen sokaklara çıkan kadınların şiddete karşı ısrarlı direnişlerini bastıramayan sermayenin birliği BM tarafından tanınmak zorunda kalınan 25 Kasım. Biri, kadına yönelik her tür şiddeti (sermayenin, devletin ve erkeğin) eksen alan, diğeri ise sadece aile içi şiddeti eksen alan bir 25 Kasım’ı temsil etmektedir.”
Kobane eksenli sürdürülen saldırının ana hedefinin Rojava devrimi olduğunu belirten Güden, Rojava kadın devrimi hakkında bilgilere de yer verdi. Rojava’da kadınların askeri, siyasi, sanatsal, sağlık, basın-yayın, asayiş gibi, tüm yönetim alanlarında olduğunu ve yeni bir dünya arayışında olan Ortadoğulu halklar için bir seçenek yarattığını belirterek saldırının ardındaki gerçeğin altını çizdi. YPJ’li kadınların 25 Kasım açıklamalarına da değinen Güden, “Onlar silaha, savaşsız-silahsız bir dünya için sarılmak zorunda kalıyorlar. Onlar, şiddetsiz bir dünya için silaha sarılıyorlar”, diyerek YPJ’li kadınların direnişini örgütlü sahiplenme çağrısı yaptı.
Daha sonra söz alan Kumbasar, kadına karşı şiddet konusunda Avrupa’daki durumu anlattı. Kumbasar, kadına karşı şiddetin sisteme bağlı sorun olduğunu ve böyle ele alınması gerektiğini ifade etti: ‘‘Kadına karşı şiddeti polisten, devletten, eğitim, sağlık, diğer bütün kurumlardan ayırıp, sadece evin içine götürmek doğru olmaz. Sadece evin içine sorunu götürmek örgütlenecek platform bize bırakmaz.’’
Kumbasar, kadına karşı şiddetin dünyanın her yerinde aynı olduğunu ve her kesimden kadının aile içi şiddetle karşılaştığını belirtti.
Şiddet sorunun erkek egemen sistemden kaynaklandığını ifade eden Kumbasar, ‘‘Kadının kontrol altında tutulması gereken bir şey olarak görülmesi şiddete yol açıyor. Şiddet bir araçtır. Kadının ne giyeceği, toplum içerisinde nasıl davranacağı, nasıl konuşacağını belirleyen kurallar zinciri içerisinde sağlamak için kullanılan bir araçtır’’, dedi.
Kumbasar, “Eğer Asyalı, Ortadoğulu veya Afrikalılar eşlerini, yakınlarını öldürmüşse bu “namusa bağlı öldürme” olarak tanımlanırken aynı gerekçe ile öldüren Avrupalı olursa “kıskançlık nedeniyle öldürme” olarak tanımlanmaktadır”, dedi. Göçmen kadınların yaşadığı “zorla evliliklerinin de devam ettiğini hatırlatan Kumbasar, kadın mücadelesinin zorunluluğuna işaret etti.
Kumbasar, şiddet gören ilişkilerde olan kadınların o ilişkiden çıkmalarının ortalama yedi sene sürdüğünü ve kadının o süre içerisinde ilişkinin düzeleceği ümidini taşıdığını anlattı. Kumbasar, bu durum şiddet çemberi olarak tanımladı: ‘‘Şiddet olur, erkek pişman olur, ya da korkar ve özür dileyip bir daha asla yapmayacağını söyler; aradan zaman geçer ve şiddet tekrarlanır. Bu özür süreci kadınları her zaman bağlayan süreçtir.’’
Panel süresince kadınların savaş silahı olarak kullanmaları gibi konulara da değinildi.