Hepimiz suçluyuz…!
Günlerdir, uyguladığı vahşet ve kölelik sistemi ile gündemden düşmeyen IŞİD (yeni adıyla İslam Devleti -İD) saflarında çok sayıda Türk, Kürt ve Alevi inancından ailelere mensup gençler olduğu ortaya çıkmaya başladı.
Ezidi Kürtler başta olmak üzere Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani, Hıristiyan, Alevi ve Şiilere yönelik toplu katliamlar düzenleyen, kadın ve çocukların da içinde olduğu binlerce insanı kafalarını bedenlerinden ayırarak, taşlatarak, çarmıha gererek katleden böylesi bir çete içerisinde nedense Alevi ve Kürtlerin olabileceği pek beklenmiyordu.
Fakat tek tek açığa çıkan örnekler, bu inanışın yanlışlığını ortaya çıkarmaya başladı. Umut ediyorum ki bu gerçekler, niyetimiz ne olursa olsun suskunluğumuz, tepkisizliğimizle seyirci durumda kalan bizlere sorumluluklarımızı hatırlatır…
Hoş görün, biraz tepkiliyim… Okuduğum her haber, aldığım her bilgi, gördüğüm her foto beni insanlığımdan utandırıyor. Bir şey yapamıyor olmanın sıkıntısını yaşıyorum… Kampanyalar içerisinde yer almak, sokak eylemleri ve etkinliklerine katılmış olmak, yazmak vb bu duyguyu bertaraf edemiyor… Üstüne, sınırlı sayıda insanın duyarlılıkları da eklenince “insanlık nerede?” tepkisine dönüşüyor.
Kuşkusuz bazılarımız beni anlayacak, fakat çoğunluğumuz anlamayı seçmeyecek. Mevcut duruşumuzu izah edecek gerekçelere sarılacağız. Ama inanıyorum / inanmalısınız ki hiç bir gerekçe insanlığın sınandığı bu süreç karşısında izleyiciliğe denk düşen tutumları affetmez..
Bunu bir örnekle somutlamak gerekirse, sanırım Dersim’li Mahir’in hikayesi bunu en iyi anlatan olacaktır.
Dersimli, Alevi bir ailenin çocuğu olan Mahir Aslan, 8 ay önce IŞİD saflarında çarpışırken öldü. 33 yaşındaki Mahir Aslan’ın babası Hıdır Aslan 44 yıl önce Almanya’ya göç etmiş. Almanya’nın Frankfurt kentinde yaşayan Mahir Aslan 5 yıl önce IŞİD’e destek veren Selefiler ile tanışmış ve 2 yıl önce ise Alman eşi Laura ve yeni doğmuş kız çocuğuyla birlikte Suriye’ye gitmişti. Aslan, YPG güçleriyle girdiği bir çatışma sonucu hayatını kaybetmişti.
1938 Dersim katliamını yaşamış olan Kürt ve Alevi bir aileye sahip bir gencin (artık bir değil onlarca olduğunu biliyoruz) kendi katillerinin saflarına katılması neden?.. Babasının anlatımıyla “siz Aleviler kafirsiniz” diyerek kendi tarihine yabancılaşan, yapılan katliamı onaylamış olması neden?.. “Beyni yıkanmış” açıklaması yeterlimi?.. Bunda bizlerin, ailelerin, tarihinde katliamlar, yıkımlar yaşamış halkın sessizliğinin, suskunluğunun, seyirciliğinin, tepkisizliğinin payı yok mu?..
Düşünüyorum; “Acaba Hıdır Aslan kardeşimiz başta Dersim katliamı olmak üzere ezilen ve sömürülen halklara yönelik katliamlar karşısında aktif, hesap sorucu bir ortamın parçası olabilseydi aynı sonuç yaşanır mıydı?..”
Hiç kaçışı yok hepimiz suçluyuz!.. Duruşumuz, sorgulayıcılığımız yada izleyiciliğimizle yeni kuşaklara örnek oluyoruz…
Peki, ne yapabiliriz?..
Sürdürülen kampanyaların (Sosyalist Kadınlar Birliği-SKB ve Demokratik Güç Birliği Platformu-DGBP tarafından sürdürülen) aktif bileşenleri olabiliriz.
Hamburg’da çocukları IŞİD’e katılmış Alevi ailelerin oluşturduğu “IŞİD’e Vercek Çocuğumuz Yok” inisiyatifi benzeri çalışmalar yürütebilir, olayı yaşayan ailelerin dinlenmesi sağlanarak aileler için uyarıcı çalışmalar örgütleyebiliriz …
IŞİD vahşetini, soykırımını yaşamış/yaşamakta olan halkla ekonomik dayanışmamızı sürdürebilir, yaşam ve özgürlük haklarına sahip çıkabiliriz. Uluslararası güçlerin ve kuruluşların iki yüzlü politikalarına karşı güçlerimizi ve sesimizi büyütebiliriz.
Sorumluluk sahibi kuruluşlara, parlamento, elçilik ve milletvekillerine mektuplar yazabilir, protesto gösterileri ile onları halkın haklı basıncı altında tutabiliriz. Özellikle de, en önemli gücümüz olan sokağın gücü ile soykırım mağdurlarının sesi, soluğu, hayat damarı olabiliriz.. Saymakla bitmeyecek kadar çok sayıda yapılacaklar olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmayalım!..
Ve yeterki isteyelim!…