Göçmen Kadına Yönelik Şiddet
Göç bir çoğumuz için arkada bıraktıklarımızın gittikçe silikleştiği, bıraktığımız anın statikleştiği, ulaştığımız toprakta ise o statikleşen anı yeniden yaşama geçirmek için çabaladığımız bir yolculuk.
Bizi yollara döken ne olursa olsun- ister siyasi , ister ekonomik veya toplumsal, ister savaş veya doğal felaket – göç fiziksel bir yer değiştirme hareketinin ötesinde bir durum. Bir sosyo-ekonomik sistemden diğerine, bir kültürel örüntüden diğerine geçmeyi de içermekte. Göçmen kadın bir yandan ulaşılan toprakların ev sahibi toplumları tarafından entegrasyonun engeli olarak suçlanıyor, diğer yandan kendi toplumu tarafından bavulunda getirdiği kültürel örtünün ve geleneklerin koruyucusu, bir kuşaktan bir kuşağa taşıyıcısı olmakla görevlendiriliyor. Bu çelişkili, birbirine zıt beklenti iki toplumun erkek iktidarının göçmen kadınları mağdurlaştırma operasyonunun bir parçası. Bu durumun kendi yarattığı şiddete ek olarak deneyimlenen kadına yönelik şiddetin etkisi de katmerlenerek yaşanıyor göçmen kadın tarafından.
Şiddeti tanımlama, karşı çıkma, haklarını arama, hizmetlere erişme, raporlama konusunda göçmen kadınların yaşadığı zorluklar şiddeti katmerli olarak deneyimlemelerine neden oluyor.
Kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde her yaştan, her sınıftan, ırktan, eğitimden, etnik kökenden cinsel seçimden/yönelimden kadının deneyimlediği bir durum. Geçen yıl Avrupa’nın 28 ülkesinde 42,000 kadınla yapılan araştırmanın sonucuna göre toplamda Britanya’da kadınların %44, Danimarka’da %52, İsveç’te %46’si hayatının bir döneminde en az bir kez şiddete uğruyor. Bazı Avrupa ülkelerinde kadına yönelik şiddetin suç olarak kabul edilmesi 1970’lerde yasallaşmışken, şiddet uygulayıcılarının tutuklanma oranı %74’lere kadar ulaşmışken kadına yönelik şiddet hala en büyük suç oranını oluşturuyor. Şiddet vakalarının sadece yarısı polise bildirildiği halde, polise dakikada bir, aile içi şiddet vakası bildiriliyor. Bütün bu rakamlar hem kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, hem de bütün kadınların bu deneyimin bir soluk ötesinde olduğunun göstergesi.
Göçmen kadınlarda bu istatistiklerin bir parçası. Ancak şiddeti tanımlama, karşı çıkma, haklarını arama, hizmetlere erişme, raporlama konusunda yaşadıkları zorluklar şiddeti katmerli deneyimlemelerine neden oluyor. Şiddeti tanımlamakta güçlük çekiyorlar, çünkü bir çok kadın şiddeti sosyal cinsiyet rollerinin bir uzantısı olarak normalleştiriyor. Ya da şiddeti sadece fiziksel ve cinsel şiddet olarak algılıyor. Özgüvenlerini derinden zedeleyen duygusal şiddetin etkileri çok daha uzun yıllar kalmasına rağmen bunu bir şiddet olarak tanımlayamıyor. Eşlerinin aile bütçesinin tümünü kontrol altında tutmasını, kendilerine cep harçlığı vermesini çok normal buluyor. Yalnızlaştırmanın kendilerini ve seçimlerini kontrol altında tutmak için kullanılan bir şiddet biçimi olduğunu göremiyor. Evlenecekleri erkeği ebeveynlerinin seçmesini kültürün bir parçası olarak görüyor, ailenin namusundan kendilerini sorumlu tutuyor bunu da kadın olmanın doğal sonucu olarak kabulleniyor. Şiddete karşı çıkamıyorlar çünkü daha ağır cezalandırılmaktan, çocuklarını kaybetmekten, yada terkedilmekten korkuyorlar. Oturum hakları eşlerine bağlıysa, oturumlarını kaybetmekten veya sınır dışı edilmekten korkuyorlar. Haklarının farkında değiller çünkü geldikleri topraklarda benzer haklar yok. Hizmetlere erişme güçlüğü çekiyorlar çünkü İngilizce konuşamıyorlar, hizmetlerden haberdar değiller.
Şiddeti raporlamakta güçlük çekiyorlar çünkü dil sorunları var. Kocalarını, babalarını erkek kardeşlerini polise ihbar etmek ağırlarına gidiyor. İhbarcı olmak istemiyorlar. Zaten polise ve sosyal hizmetler gibi kurumlara asla güvenmiyorlar. Sistemi bilmiyorlar. Irkçılığa uğramaktan yada kendi toplumlarından dışlanmaktan korkuyorlar. Uğradıkları şiddet katmerlenerek etki yapıyor, kronik akıl ve ruh sağlığı sorunlarına, yada intihara neden oluyor.
Bu arada yeni toplumun talepleri doğrultusunda gündelik yaşamlarının kontrolü elinden alınan erkekler genellikle ihmal edilmiş hissediyor ve kamusal alanda sahip olamadıkları kontrole özel yaşamlarında, kadınların davranışlarını ve cinselliklerini kontrol ederek sahip olmaya çalışıyor. Başka bir deyişle erkekler içinde bulundukları durumla mücadele etmek için ataerkil cinsiyet rollerini yeniden üretiyor ve güçlendiriyor, bu da kadına yönelik şiddetin artışı biçiminde yansıyor.
Kendi toplumlarının geleneklerinden beslenen şiddet türleri de, göçmen kadınların şiddet mağduriyetini ve mağduriyetin izlerini diğer kadınlardan farklı kılıyor.
Erken ve zorla evlilik, ‘namusa’ bağlı şiddet, kadın sünneti, kezzap atma gibi şiddet türleri kadının yaşamını tehdit eden ve tüm yaşamını esir alan şiddet türleri. Toplumlarımızda 12 yaşından, 60 yaşına her yaşta kadın istemediği kişilerle rızası olmadan evliliğe zorlanıyor. Zorla evlendirildiği kişilerin tecavüzüne uğruyor, hamile kalmak yada kürtaj olmak zorunda bırakılıyor. Ömür boyu bu evliliklere hapis ediliyorlar. Farklı cinsel seçimi/yönelimi olan kadınlar (bazen de erkekler) aileleri tarafından zorla evlilik yolu ile heteroseksüel ilişkiye zorlanıyorlar.
Londra’da yaşayan toplumlarımız arasında çok sık gördüğümüz bu şiddet turu bir çok genç kadına başka ırklardan, etnik kökenden ve dinden erkek arkadaşı olmasın diye dayatılıyor. Karşı çıktıklarında iş sistematik ve sürekli hale dönüşen ve bütün aile bireylerinin de uygulayıcısı olduğu, eve hapis edilmekten, aşağılanmaya, dayak yemekten köleleştirmeye kadar bir çok şiddet biçimini kapsayan işkenceye dönüşüyor. “Ailenin/kocanın şerefini iki paralık ettin”, suçlaması ailenin “şerefi”, “namusu” temizlenene kadar sürüyor. Bu bazen can almaya kadar uzanıyor. Geldiğimiz topraklarda her gün 5-6 kadın eşleri, yakınları tarafından aile içi şiddetin bir uzantısı olarak öldürülüyor. Bu rakam medyaya, polise yansımış ölümleri gösteriyor sadece. Bir çok vaka medyaya, polise ulaşmıyor, ölüm sebebi teşhis edilemiyor yada intihar süsü veriliyor.
Bizim toplumlarımızda geleneksel olarak uygulanmayan, ancak yakın tarihlerde ülkemizde de rastlanan kadın sünneti, kadının cinsel organını kazımak, dikmek, kesmek şeklinde deforme etmek ve böylece cinsel ilişkiden haz almasını engellemek amacıyla uygulanan bir şiddet. Uygulamadaki aksaklıklar, ve pratiğin kendisi kalıcı sağlık sorunları yaratıyor. Dünya çapında kadın sünnetine maruz kalan kız çocuklarının sayısı her yıl 60,000’e ulaşıyor.
Kadınlar geleneklerin bekçiliğini yaparken, geleneğe bağlı şiddet biçimlerinin de korunmasına ve uygulanmasına destek oluyorlar.
Kadınlar, birlikte geldikleri toplum tarafından kültürel örgüyü ve gelenekleri devam ettirmekle görevlendiriliyor. Bu görevi yaparken, evin düzeni, yenilen yemek, çocukların terbiyesi ve çevreyle ilişki gibi secimler aracılığı ile ailenin kültürel kimliğini korumaya çalışıyor. Bu misyon kadını tutucu yapmakla kalmıyor ayni zamanda, “namusa bağlı şiddet”, zorla evlilik, kadın sünneti gibi şiddet biçimlerinde, erkeğin yanında yer alarak şiddetin uygulayıcısı haline getiriyor.
Zorla evlilik ve kadın sünneti yasalarla tanımlanmış bir suç. İngiltere’de, bu suçları işleyen aileler 6 aydan 7 yıla varan hapis cezalarına çarptırılabiliyor.
İMECE Kadın Merkezi şiddet mağduru kadınlara nasıl destek oluyor?
İMECE Kadın Merkezi 1982 de Türkiyeli göçmen kadınlar tarafından kurulan ve Türkçe ve Kürtçe konuşan uzman ekibiyle şiddete uğrayan kadınlara çeşitli destek hizmetleri veren bir kuruluş. Her hafta 90’a yakın kadın İMECE’nin kapısından değişik hizmetlerimizden yararlanmak için giriyor. Her yıl 2000 civarında farklı kadının, toplam da 6000’e ulaşan sayıda davasına bakıyoruz. Bize her yıl 300-400 civarında kadın o an yaşadığı şiddete karşı çözüm aramak için, 600-700 civarında kadın da şiddetten çıktığı yeni yaşamını devam ettirmek pratik sorunlarını çözebilmek için başvuruyor. Hizmetlerimizi kadının her alanına dokunacak biçimde bir bütünsellik anlayışıyla veriyoruz. Uzman danışmanlık hizmetimiz, sosyal yardım ve ev ödenekleri, sağlık, eğitim ve iş bulma gibi konularda destek verirken, terapi hizmetimiz kadınların yaşadığı travmayı iyileştirmek için yüz yüze ve grup terapisi veriyor. Kadına yönelik şiddet ekibimiz bir yandan şiddet mağduru kadınlarla bire bir çalışıyor onların yaşamını istedikleri yönde güvenli kılmaya çalışıyor diğer yandan gurup çalışmalarıyla kadına yönelik şiddet konusunda özellikle de geleneğe bağlı şiddet konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor.
Birebir destek verirken kadının karar verme hakkını en iyi şeklinde kullanabilmesi için, seçenekleri konusunda doğru bilgilendirme yapmak, her birinin avantaj ve dezavantajlarını, kısa ve uzun soluklu etkilerini, risklerini anlatmak çok önemli. İşimiz onun hayatını ele geçirmek değil. İşimiz kadınların kendi seçimlerini hayata geçirebilmeleri için destek olmak. Şiddet yaşadığı ilişkiyi terk edemeyen ve ilişkide kalmayı tercih eden kadınların o ilişkide hayati riski olmadan kalabilmelerinin koşullarını sağlamaya çalışıyoruz. Yasal tedbirlerle kendisini sürekli taciz eden eski esin yaklaşmasını engellemeye çalışıyoruz. Şiddetsiz yaşamı tercih eden ve ilişkiyi terk eden kadınlarında sığınak bulmasına, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi için pratik çözümler bularak hemen güvenli ortama geçmesine yardımcı oluyoruz. Evliliğe zorlanan ve namusa bağlı şiddet gören kadınların ömür boyu güvenliğini sağlayacak yasal ve pratik tedbirlerin alınmasını sağlıyoruz. Eş durumundan vizeli, süresiz oturumu olmayan, sosyal yardım alamayan kadınların ‘kadına yönelik şiddet’ bağlamında vize alabilmeleri için avukatlarla birlikte çalışarak başvuru yapıyoruz. İMECE’nin kadına karşı şiddet ekibi bu konuda çok başarılı. Bu yıl başvurularımızın hepsi başarıyla sonuçlandı.
Ekibimiz aynı zamanda göçmen, azınlık ve siyah kadınlarla birebir çalışan kurumların işçilerine, öğretmenlere, sosyal hizmet çalışanlarına, polislere, bu kadınların şiddet deneyimi, ihtiyaçları, uygun hizmet verme yöntemleri, zorla evlilik ve “namusa” bağlı şiddet konularında eğitim veriyor.
İMECE’de göçmen kadın kurumu olarak ayrımcılığa uğruyor.
Temsil ettiğimiz kitlenin uğradığı ayrımcılıkların hepsini bizde kurum olarak yaşıyoruz. Parasal anlamda diğer kurumlara göre daha çok kesintiye uğruyor, hizmet verebilmek için gerekli fonlara daha zor ulaşıyoruz. Küçük bir kurum olduğumuz için büyük örgütlerle ortaklı çalışmak zorunda kalıyor, bazen büyük ortaklarımızın kendi çıkarlarının hedefi olabiliyoruz.
Uzmanlığımız sadece toplumlarımızın dilini konuşmaya indirgenebiliyor ve bizim dilimizi konuşan işçileri var diye genel topluma hizmet veren örgütler bizden daha avantajlı olabiliyor. Oysa bizim uzmanlığımız konuştuğumuz dilden çok, hizmet verdiğimiz ortamın kültürel uygunluğu, göç edilen karanın kadın erkek ilişkileri, kültürel ögeleri, aile ve toplum dinamikleri konusunda derinlemesine bilgi sahibi olmamızdan kaynaklanıyor. Kendi toplumlarımızdaki örgütler bizi dışlayabiliyor, erkek düşmanı gibi lanse ederek kadınların bize erişimini engelleyebiliyor.
Bizim dışımızdaki kurumlarla çalışırken kadınlar için hizmet talep ederken de kendimizi sürekli hak kavgası ederken buluyoruz. Bizim kadınlarımızın yaşadığı şiddeti kültür üzerinden normalleştirmeye çalışan ev sahibi toplumun kurumları çalışırken önümüze setler koyuyorlar. İngilizce konuşan kadına göre dil konuşamayan kadının sığınak bulabilmesi çok daha zor. Tercüman ödenekleri bulunmadığı için dil konuşamayan kadınlarımızı sığınaklar ret edebiliyor, belediyenin ev bölümleri de, şiddetin ev almak için bahane olarak kullanıldığını varsayarak zorluk çıkarıyor. İMECE kadına yönelik şiddet ekibi bir yandan kadınlarımızı güvenliğe ulaştırmaya çalışırken bir yandan da bu haksız ve ayırımcı uygulamaların değişmesi için kavga veriyor.
Sizde yaşadığınız şiddete dur demek için ve şiddetsiz yaşama geçmek için bizden Türkçe ve Kürtçe hizmet alabilirsiniz. Danışmanlık hattımız: 0207 354 1359
IMECE Kadın Merkezi
1982 yılında kurulan İMECE Kadın Merkezi, kar amacı gütmeyen, Siyah, Azınlık, Etnik ve Mülteci kadınların özellikle Türk, Kürt ve Kıbrıslı Türk kadınların güçlenmeleri için çalışan bir kuruluştur. İhtiyaçları öncelikle tespit edilen kadınlar, bu ihtiyaçlari doğrultusunda servislerimize yönlendirilmektedir.
İMECE bu amacını gerçekleştirmek için bütüncül bir anlayış ile şu hizmetleri sunmaktadır:
- Uzman danışmanlık, bilgilendirme ve savunma
- Kadına yönelik şiddeti önleme ve şiddetten çıkış için destek
- Fiziksel ve ruhsal sağlık desteği
- Çocuklu Ailelere destek
- Gönüllü çalışma fırsatları
- Farkındalık yaratma, kapasite geliştirme ve eğitim
- Yerel, ulusal, Avrupalı politika belirleyicilerle stratejik ortaklık
- Sosyal kampanyalar, Araştırma, Gezi ve sosyal etkinlikler
İmece direktörü, Feride Kumbasar
Londra’ya mülteci olarak gelen Feride Kumbasar Sosyoloji (BA) ve Kentsel Dönüşüm (MA) okurken, gençlerle, çocuklarla ve mülteci kadınlarla çalıştı. 2009 dan beri İMECE’de direktör olarak çalışıyor, İslington bölgesinin mülteci örgütler çatı kurumunun da başkanlığını yapıyor.