Figen Yüksekdağ: Petroldan fazla kan akmaya başladıysa dengeler çürümüştür
Halkların Demokratik Partisi, eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, Londra ziyareti kapsamında Britanya Parlamentosunun Avam Kamarasında gerçekleşen toplantıda konuştu.
Yüksekdağ, Pazartesi akşamı gerçekleşen toplantıda sözlerine 1 Kasım seçimlerini değerlendirerek başladı.
‘‘7 Haziran’da %41’e gerileyen AKP, ‘AKP hükümetini tek başına iktidara getirmezseniz, Tayyip Erdoğan’a başkanlık yolunu açmazsanız, Türkiye’de kaos, istikrarsızlık ve güvenlik problemleri olur ‘demişti. Bu aynı zamanda açık bir tehdit olarak dile getirilmişti,’’ şeklinde konuşan Yüksekdağ, konuşmasının geri kalan bölümünde Türkiye iç siyaseti ve bölgesel gelişmeleri değerlendirdi.
Gik-der ve Centre for Kurdish Progress’in organize ettiği toplantıda Yüksekdağ, AKP’nin korku ve kaos ortamı yaratarak 1 Kasım’da oy çoğunluğu kazandığını ifade etti: ‘‘Bu korku ve gerilim ortamı AKP’ye daha fazla insanın oy vermesini sağladı. İnsanlar güvenliğin sağlanması ve şiddetin son bulması, siyasi bir istikrarın oluşturulması ve hükümetin kurulması için zorunlu olarak AKP’ye oy verdiler. Ama 1 Kasım seçimlerinden sonra AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın sözünü verdiği güvenlik hala sağlanamadı ve Türkiye çok güvensiz bir ülke haline geldi.’’
Halkın güvenliğinin 1 Kasım sonrasında oluşan kabineyle sağlanamadığını söyleyen Yüksekdağ, ‘‘Uzun yıllar boyunca, çok zorlu mücadelelerle kazandığımız hak ve özgürlüklerin hepsi teker teker gasp ediliyor,’’ dedi.
1 Kasım sonucu ‘Postmodern darbe’
Türkiye siyasi rejiminin bir cumhuriyet olduğunu, fakat demokratik bir cumhuriyet olmadığı için ‘rejimin adını koymakta zorlanıyoruz’ diyen Yüksekdağ, Türkiye halkının, 7 Haziran’da tekçi bir rejim istemediğini ilan ettiğini, fakat, Tayyip Erdoğan’ın bu sonucu yok sayarak ‘postmodern bir darbe’ gerçekleştirdiğini söyledi: ‘‘Bizler, bunu sandıklara yapılmış postmodern bir darbe olarak tanımlıyoruz. Seçim sonuçlarını değiştirmek için başlatılan bir darbe ve operasyon süreciydi. Ve hükümet kurulmaması gerekiyordu bu süreçte. Tayyip Erdoğan sonuna kadar hükümetin kurulmasını engelledi. Seçimin birinci ve ikinci partisiyle kurulacak koalisyona engel oldu. Bir AKP ve CHP koalisyonu, aynı zamanda, bizim dışarından destekleyeceğimiz bir koalisyon modeliydi ve Türkiye için birleştirici ve üretken bir koalisyon deneyimi ortaya çıkacaktı.’’
Yüksekdağ’ın konuşmasının devamı:
İstediğini alan saray savaştan yine de vazgeçmedi
En korkunç olanı da AKP ve saray hükümetinin kazandıktan sonra da savaştan vazgeçmemesi oldu. Oysa ki, seçimlerden bu kadar büyük bir sonuçla çıkan bir hükümetin, üstelik meşruyetine toplumu ikna edememiş bir hükümetin böyle bir başarıdan sonra daha uzlaşmacı olması gerekir. AKP ve Erdoğan haklı bir zafer kazanmış gibi davranmıyor. Ve tam da bu nedenle uzlaşmıyor. Uzlaşmacı ve birleştirici bir siyasi çizgiden ziyade, çatışmayı sürdürme ve gerilim politikasında istikrar ve süreklilik sağlama çizgisi izliyor.
Tahir Elçi Kürt ve ılımlı olduğu için hedef alınarak öldürüldü
Tahir Elçi’nin katledilmesi Türkiye ve siyasi iktidarla bizlerin ilişkisi bakımından ve halkın ilişkisi bakımından çok önemli bir kırılma noktası oldu. Ilımlı ve objektif mücadele yürüten ve bağımsız siyaset yapan muhataplara artık yaşam alanı tanımayacağını söylemiş oldu aslında siyasi iktidar bu cinayet ile.
Tahir Elçi’nin siyasi iktidarın denetiminde öldürüldüğünü düşünüyoruz. Kısa bir süre önce siyasi iktidar sözcüleri tarafından hedef gösterildi ve adeta linç kampanyası yürütüldü hakkında. İzlediğimiz görüntüler ve dinlediğimiz tanıklar da olayın basit bir kaza kurşunu olmadığını. Çatışmadan kaynaklı bir ölüm olmadığını gösteriyor. Tahir Elçi, hedef gösterilerek ve planlı bir şekilde katledildi. Türkiye iktidarı daha büyük ve tehlikeli bir savaşa girmeye hazırlanıyor. Ve böyle bir savaş döneminde toplumun vicdanı ve denetleyicisi olacak kastayıcı, ılımlı siyasetçileri önünde engel olmaktan çıkarmak istiyor. Türkiye’de kimsenin arada kalmasına, tarafsız veya başka bir taraf olmasına izin vermiyor. Mutlaka kutuplaşmak zorunda bırakıyor. Örneğin, Tahir Elçi bir PKK’li de değildi, ama bir devlet taraftarı da değildi. Bağımsız, demokratik bir kişilikti.
Ama böyle insanların yaşamasına AKP hükümeti izin vermeyeceğini gösteriyor. Tahir Elçi’nin de ölümünün sebebi, yine aslında Kürt olmasıdır. Kürtlerin bir statü kazanma mücadelesine inanıyor olmasıydı.
AKP’nin daha büyük bir savaşa girmesini engellemeye çalışıyoruz
Bugün geldiğimiz noktada AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan, bizim HDP olarak elde ettiğimiz başarıyı, Türkiye toplumu üzerinde oluşturduğumuz heyecanı, coşkuyu unutturmak istiyor.
HDP’yi etkisizleştirerek ve HDP’ye operasyonlar düzenleyerek aslında Türkiye halkının bu demokrasi enerjisini ve gücünü söküp atmak istiyorlar.
Şu an AKP ve Erdoğan iktidarının daha büyük bir savaşa girmesini, demokratik bir mücadeleyle engellemeye çalışıyoruz. Bu nedenle partimiz, Kürt sorununda çözüm ve müzakere sürecinin yeniden başlaması ve masaya oturulması için çağrı yapıyor.
Türkiye’nin siyasal dengesini İmralı sağlıyor
Sayın Öcalan ile tekrar masaya oturmalı, AKP hükümeti ve bu çatışma, kan ve ölüm siyasetine bir son verilmeli. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal dengesini sağlayan en önemli merkez İmralı’dır- bunu kimsenin unutmaması lazım.
Eğer müzakere olmazsa, İmralı muhatap olmaktan çıkarsa, Türkiye’deki bütün siyasal ve toplumsal dengeler bozulur. 7 Haziran’dan bu yana olduğu gibi.
Rus uçağının düşürülmesi çatışmayı derinleştirir
Türkiye hükümetinin Suriye’ye dönük bir müdahalesine karşı, demokratik bir kamuoyu, demokratik bir tepki oluşturmaya çalışıyoruz. Rus uçağının düşürülmesi ve Suriye’ye dönük bir Türkiye müdahalesi, Suriye’deki kaosu ve çatışmayı, daha da derinleştirir.
Bizler o nedenle, Suriye sorununun çözümü ve Orta Doğu’da demokratik bir geçişin sağlanması için yerel demokrasi güçlerinin desteklenmesini çok önemli buluyoruz.
Mülteci sorunun, savaş ve İşid katliamları ve vahşeti gibi sorunların çözümlenebilmesi için Suriye’deki Kürt güçleri ve PYD bütün uluslararası toplum tarafından kararlı bir biçimde desteklenmelidir.
PYD Türkiye halkının dostudur
Suriye’ye istikrar ve demokrasi dışarıdan enjekte edilemez. İçeride bir demokrasi ve istikrar gücü varsa onu değerlendirmek gerekir. Ve PYD Suriye içerisindeki demokrasi ve istikrar gücüdür.
Ve PYD aynı zamanda Türkiye halkının dostudur, Türkiye’deki Kürtlerin de kardeşi ve akrabasıdır. O nedenle Suriye Kürtlerine dönük her düşmanca davranış, aynı zamanda Türkiye hükümetinin kendi halkının da daha fazla karşısına alması anlamına gelir.
Bizler bu nedenle, Türkiye hükümetinin Suriye’deki Kürtlerle ve PYD ile kardeşlik hukuku temelinde, tarihsel bir ittifak geliştirmesini çok anlamlı ve değerli buluyoruz. ve hep bunun için çağrı yapıyoruz. Umarım kendi ülkemizdeki hükümeti ikna edebilirz ve Suriye’e İşid ile komşu olmaktan vazgeçip PYD ile Kürtlerle ve demokrasi güçleriyle komşu olmayı tercih ederler.
Bir kaos ve savaş cehenneminde güvenilir müttefiklerle hareket etmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Bizim başka bir şansımız yok.
İstanbul ve Ankara’da yaşayan Türklerin, Suriye’deki en güvenilir yol arkadaşı Kürtlerdir.
Yanlış Ortadoğu politikalarının bedelini artık sadece biz ödemiyoruz. Paris’te de, başka yerlerde de bedel ödüyorlar. O yüzden daha kalıcı çözüm gerekmekte. Bu da, Suriye’de, Irakta, yerel dinamiklere, yerel demokrasi güçlerine dayanan bir değişim sürecini başlatmak ve her koşulda bunun arkasında olmaktır.
Petroldan fazla kan akmaya başladıysa dengeler çürümüştür
Ortadoğu’da kurulan dolar, Euro ve petrol dengesi yıllar önce bozulmuştu, ve Suriye’de bu denge daha fazla alt üst oldu. O nedenle yeni bir denge unsuru, yeni bir denge merkezine ihtiyaç var. Bu da demokratik siyaset ve demokratik Ortadoğu’yu oluşturmak için gerekli olan denge merkezidir. Petrol yine çıkabilir, paylaşılabilir belki, ama bir coğrafyada petrolden daha fazla kan akmaya başladıysa, o dengeler artık çürümüştür. Kimse zorla, kanla, o dengeleri sürdüremez. Bu statükoyu devam ettiremez.
İnsan odaklı yeni bir düzenleme ve Suriye’de demokratik bir geçiş sürecinin hazırlanması için bizler gerek Türkiye iç siyasetinde, gerekse de Kürdistan üzerinden her türlü sorumluluğu aldık ve alacağız. Bundan sonraki dönemde, hem Türkiye iç siyasetinde, hem de bölgede daha farklı ve daha yeni bir sayfa açacağımıza inanıyorum.