Figen Yüksekdağ: Kobanê davası, bir halk, haklılık ve hakikat davasıdır! -SÖYLEŞİ

Figen Yüksekdağ: Kobanê davası, bir halk, haklılık ve hakikat davasıdır! -SÖYLEŞİ

ANKARA – Kobanê davasının Seyit Rıza, Şeyh Sait ve 49’lar gibi yargılama ve cezalandırmaları tekrar ya da taklit eğiliminde olduğunu ancak sonuca ulaşamayacağını belirten HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Yakın tarihe bakın, DEP’lilerin hapse atılmasından tutun, kumpas, KCK yargılamalarına kadar bu tür her saldırıdan sonra Kürt siyasi hareketi sıçrama yapmış veya etki çıtasını yükseltmiş” dedi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan “Kobanê soruşturması” iddianamesi, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 3 bin 530 sayfa olarak hazırlanan iddianamede, 108 kişi için “devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ve 37 kez “adam öldürme” başta olmak üzere çeşitli suçlardan cezalar talep edildi. Davanın ilk duruşması 26 Nisan Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülecek.

İddianamede Kobanê olaylarından sorumlu oldukları iddiasıyla Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak da suçlanıyor. Tutuklanmaları 5’inci yıla giren ve Kocaeli Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutsak olan siyasetçilerden Figen, iddianamenin karşılığını ve Kobanê davasının ne anlama geldiğini ajansımıza değerlendirdi.

* 6 yıl bekletildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş’a yönelik  “derhal tahliye edilmesi” yönünde verilen karar sonrası yaklaşık 3 bin 500 sayfalık bir iddianame hazırlandı. Söz konusu iddianameyi nasıl değerlendirdiniz?

İddianame değil iftiradır aslında. Hakkımızda hazırlanan bütün iddianameler bu adı hak ediyor ama Kobanê davası tam olarak iftiralar, yalanlar ve asıl suçluları gizleme çabası üzerine kurulmuştur. 6 yılın ve o kadar zorlamanın ardından anca bu kadarı çıktı. Davayı parça parça kurguladılar. Bir yıl önce Selahattin Bey’in tahliye kararını boşa çıkarmak için alelacele iki eş genel başkan için tutuklama kararı verildi ve hakkımızda mükerrer soruşturma başlatıldı. MYK ve parti yöneticilerimiz ise daha önce sürdürülen dava takipsizlikle sonuçlanmış olmasına rağmen aynı iddia ile tutuklandılar.

Açıklanan iddianamenin önceki fezlekeden ve iddiadan tek farkı hiçbir inandırıcılık kaygısına düşmeden yalan söyleme esnekliğine sahip olmasıdır. Gizli-açık tanık ifadelerini okuduğumda resmen sinirimden güldüm; ne hikmetse her tanığın ifadesi hık demiş diğerinin burnundan düşmüş. Ayrıca hepsinin ifadesinin sonunda matbu bir bölüm var. Gizli tanıklar konferans yapıp, ortak bildiri açıklamış gibi! O kadar akla zarar ve trajikomik şey var ki, daha çok konuşacağımız için burada açmayı gerekli görmüyorum. Ama asıl amaç HDP’yi ve bir bütün olarak halkların demokratik mücadelesini mahkum etmek. Zaten hem iddianamenin geneli hem tek tek kişiler hakkındaki suçlamaların tamamı parti faaliyetlerine dayanıyor.

“İktidarın bu iki meşru, demokratik ve tarihi halk hareketini mahkum etmek gibi bir takıntısı var ve milyonlarca insanı sanık sandalyesine oturtamayacağına göre, onların nezdinde bireyleri ve demokratik halk hareketi çizgisini temsil eden partileri hedef tahtasına oturtuyor.”

*Kobanê davası açık ve gizli tanık ifadelerine dayandırılırken neredeyse siyasetçilerin yaptığı her şey iddianamede suçlama konusu olarak yer almış. Bu iddianamenin hazırlanışı ve politik olarak verdiği mesaj ne taşıyor?

Dediğim gibi davanın ve iddianamenin özü hiçbiri gizli saklı olmayan bütün uygulama süreçleri şeffaf parti faaliyetlerini kriminalize ederek HDP’nin varlığı ve meşruiyetine saldırıdır. Yine defaatle vurguladığımız gibi, hedef halkların, kadınların, gençlerin, emek güçlerinin demokratik direniş hakkını tümden faşizmin karanlığına gömmek; gayrimeşru ilan etmektir. Bakın bugün iki davanın peşine düşmüş bu iktidar; Gezi ve Kobanê davaları… İki davanın sanıklarına bakarsanız bu hareketlerin çapını, niteliğini yansıtmaktan uzak, daha doğrusu onun altında görürsünüz zaten. Ama iktidarın bu iki meşru, demokratik ve tarihi halk hareketini mahkum etmek gibi bir takıntısı var ve milyonlarca insanı sanık sandalyesine oturtamayacağına göre, onların nezdinde bireyleri ve demokratik halk hareketi çizgisini temsil eden partileri hedef tahtasına oturtuyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar Türkiye ve Kürdistan halklarının demokratik bilinç ve hareketi yargılanamayacak, mahkum edilemeyecek kadar büyüktür.

* Eylemler sırasında AKP ve Hür Dava Partisi taraftarları eliyle öldürülen onlarca sivilin ismi bile iddianamede geçmiyor. Hatta IŞİD tarafından öldürülen siviller için bile HDP’li siyasetçiler suçlanıyor. Bu durum neyi gösteriyor?

İşin en acı tarafı da bu zaten. Yıllardır bütün çabalarımıza rağmen Kobanê sürecinde işlenen suçlar, ne Meclis gündemine alındı ne de tek bir soruşturma-dava sonuca ulaştı. Herkes katili, katilleri bilmesine rağmen korkunç bir oyun sahneliyor. Bugün Diyarbakır’da, herhangi bir Kürt ilinde herhangi bir kapıya gidin anlatır size. Ama gördüğüm kadarıyla “Yavuz hırsız ev sahibini haksız çıkarır” hesabı bir durum yaşanıyor bölgede. Yaşamını yitiren canlarımızın aileleri, sürecin tanıkları üzerinde de ciddi bir baskı var. O dönemki parti üye ve yöneticilerimizin yüzde 90’ı şu an ya hapiste ya aktif siyaset dışında, sürgünde. Asıl sorumlular ise iktidarda ya da iktidarın müttefiki. Oysa 6-8 Ekim Kobanê sürecini kirli anlaşmalar ve provokasyonlarla kana bulayanlara halk 7 Haziran’da esaslı bir cevap vermişti. Şimdi yine benzer operasyonlar ve linç hareketlerinde ortaklaşanlar, tarihsel olarak kötü kaybeder. Kimse Kürtlerin ahlakını, gerçeği ayırt etme ferasetini hafife almasın, tepeden bakmasın. Suçlarının hesabını vermedikleri gibi böyle bir komplo davası ile yeni suçlar işleyenler, buna ortak olanlar, bugünün çıkar hesapları peşinde koşanlar, ahlaken ve siyaseten mâhkum olur.

“Kobanê davası, HDP ana davasından çok, 21. yüzyıl tarihini geçecek bir halk, haklılık ve hakikat davasıdır.”

* Kobanê davasında çok sayıda HDP’li siyasetçi yargılanıyor. Hükümetin tabir yerindeyse bu davayı “HDP Ana Davası’na dönüştürme” çabası içinde olduğu söylenebilir mi?

HDP’yi kapatma, kriminalize etme ve her durumda faşist baskı altında tutma amaçlarının dayanağı haline getirmek istiyorlar. Elbette toptan HDP’nin yargılanması anlamına geliyor. Ama bunda çok zorlandıkları ve başaramayacakları açık. Tarihte sayısız böyle deneme var. Deneyenleri bitirmiş. Yargıladıklarını sandıkları toplumsal hareketler, siyasi ana akımlar, kendilerini hep farklı biçimlerde sürdürmüş ve tarihin kazananı, haklılığı tescil edileni olmuştur.

Bakıp da görmüyorlarsa, yapacak bir şey yok. HDP ve onu var eden irade, içeride de dışarıda da dimdik ayakta. Yıllardır HDP’nin kurumsal yapısını çökertmek için aklı-tahayyüle sığmayan zulüm uyguladılar. Şimdi de Kobanê davası yoluyla bunu yapamaya çalışıyorlar. Bir taraftan da erkene çekileceği anlaşılan seçime yine HDP’ye vurarak girmeyi, kazanma şansını böyle yükseltmeyi hesaplıyorlar ama Saraydaki hesap yaşama uymaz. Çünkü Kobanê davası, HDP ana davasından çok, 21. yüzyıl tarihini geçecek bir halk, haklılık ve hakikat davasıdır.

* Bu dava Kürt sorunun nereye geldiğine dair nasıl bir ipucu veriyor?

Devlet ve iktidar zaviyesinden değerlendirilince, hiçbir yere gelemediğini, eskinin inkar, imha, ceza kodlarına mıh gibi saplandığını gösteriyor. Ama Kürt halk hareketi bu zihniyet ve pratikten farklı olarak gelişti, bilinç ve örgütlülük düzeyini yükselti. Egemen yapı geçmişteki Seyit Rıza, Şeyh Sait, 49’lar gibi yargılama ve cezalandırmaları tekrar ya da taklit eğiliminde olsa da aynı sonuçlara ulaşamaz. Yakın tarihe bakın, DEP’lilerin hapse atılmasından tutun, kumpas, KCK yargılamalarına kadar bu tür her saldırıdan sonra Kürt siyasi hareketi sıçrama yapmış veya etki çıtasını yükseltmiş. Üstelik bugün Kobanê davasında yerel ve dünyasal düzeyde bir haklılık ve meşruiyete sahip. Kimse IŞID hunharlığına karşı kılını kıpırdatmazken, birileri beraber iş tutarken Kürtler ve Türkiyeli demokrasi güçleri bütün insanlık mücadelesi verdi, değerli canlarını yitirdi. Hiçbir zulüm ve adaletsizlik bu haklılıktan kudretli değildir.

“Ama ‘HDP kapatılsın’ diyenlerin nefretten gözü kararmış, önleri göremiyorlar. Kapatılmaz mı-kapatılır mı gündemine odaklanma lüksümüz yok. Nice yollar açtık, yine açarız.”

*Kobanê iddianamesinin ardından HDP’nin kapatılması çağrısı “kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalı” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi ve ardından birçok siyasetçi aynı minvalde söylemlerde bulundu. HDP kapatılabilir mi, kapatılırsa ne olur? Tüm bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Bizler her durumda önümüze bakmayı, önümüzü görmeyi başarabiliriz. Ama ‘HDP kapatılsın’ diyenlerin nefretten gözü kararmış, önleri göremiyorlar. Kapatılmaz mı-kapatılır mı gündemine odaklanma lüksümüz yok. Nice yollar açtık, yine açarız. Herkesin de bu netliğe, tereddütsüzlüğe sahip olması gerekir. HDP halktır, kadındır, emektir, yaşamdır. Bunlar da her yerde.

En ufak dikkat dağılmasına izin vermeden demokratik siyasi faaliyetimizi yükseltmek temel motivasyonumuzdur. HDP’nin kapatılması tartışması ve bu yönlü saldırı hesaplarıyla faşizmin bekasını sağlamayı umanlar, umduklarını bulamayacaklar. Sözün özü budur.

* Kobanê davasının altında yatan öfke ve kin nedir?

İktidara IŞİD’in yenilgisini hatırlatıyor. Örgütün Kobanê’de yaşadığı yenilgi, iktidarın IŞİD atına oynadığı kumarı kaybedişinin de miladıdır. Bu nedenle 6-8 Ekim sürecinde IŞİD işgaline karşı yapılan demokratik protestoları kendi üzerine alındı ve meşru zemini FETÖ, Hizbullah, Türkiye’deki IŞİD uzantılarının ortaklığı ile provoke etti. 6-8 Ekim olayları denilen şey, Suriye’de ve bölgede IŞİD’i kollamaya hizmet eden bir provokasyon ve katliam saldırısıdır. Katledilenlerin, linç edilenlerin yüzde 90’ı tesadüfen HDP’li değildi. Doğrudan IŞİD’e karşı mücadele edenler, tepki gösterenler hedef alındı. Bu nedenle bir 6-8 Ekim olayları ve katliamı vardır, bir de 6-8 Ekim demokratik direniş ve dayanışma hareketi. Olayların ve katliamın müsebbipleri, ağır suçlarını soylu bir halk dayanışmasını; onur ve vicdan hareketini mahkum ederek silmeye çalışıyor.

6 yılın ardından öfkelerinin, tahammülsüzlüklerinin olduğu kadar, IŞİD’e destek tavırlarının da sürdüğünü görüyoruz. Bugün bizlere yönelik Kobanê davasından daha açık bir destek olamazdı. Bir yandan Irak’ta, Suriye’de IŞİD yeniden eyleme geçerken, bir yandan Türkiye’de onun hunharlığına karşı mücadele edenlerin ve toplumun savunma sigortası olanların yargılanması da dikkatlerden kaçmamalı.

“Asıl hedefin halklar olduğu böyle bir davada, özne de odur. Bu nedenle halklarımızı, kadınları, gençleri tüm emek ve demokrasi güçlerini özne bilinciyle davayı sahiplenmeye çağırıyorum.”

* Son olarak 26 Nisan’da davanın ilk mahkemesi görülecek. Ne hissediyorsunuz, halklara bir çağrınız veya mesajınız var mı?

Bizler kendi açımızdan hazırlık yapıyoruz elbette. Önceki dava duruşmalarımızda da üzerimize düşeni yapmaya çalıştık, şimdi daha iyisini yapmaya çalışacağız. Hakkın, hakikatin sesini yükseltmek, halkımızı ve demokratik siyaseti mahkeme kürsülerinde en doğru şekilde temsil etmek, onurla taşıyacağımız bir sorumluluktur. Ama asıl hedefin halklar olduğu böyle bir davada, özne de odur. Bu nedenle halklarımızı, kadınları, gençleri tüm emek ve demokrasi güçlerini özne bilinciyle davayı sahiplenmeye çağırıyorum. Yargılananları sahiplenmek için değil, hep birlikte bizleri yargılayanları yargılamak içindir bu çağrı.

Habibe Eren /JİNNEWS

CATEGORIES
TAGS
Share This