Edmonton Seçimleri: İhtiras, Hırs, Kariyer ve Ayak Kaydırma Oyunları
İnkârcı ve imhacı devletin dayatmalarına karsı Kürtler 1980 yılları sonrası mücadeleyi yükseltince , devlet yeni yöntemler devreye sokuyordu; köyler yakılıyor, bölge ekonomisi çökertiliyor, güvenlik barajları yapılıyor, yurtdışına çıkarmak için şebekeler türetiyor ve milyonlarca Kürt Avrupa bilinmezliğine yol alıyordu.
Yüzbinlerce aile parçalandı, kimisi geride kimsesiz kaldı, kimisi yollarda ölüm, işkence, açlık ve her türlü insanlık dışı şartlarla boğuşarak umuda yolculuk etti.
Niteliksiz, dilsiz ve örgütsüz yüzbinler Avrupa’nın dört bir yanında en niteliksiz işlerde , kaçak ve uzun saatler çalışaraktan yirminci yüzyılın son çeyreğinde Avrupa’nın yeni köleleri oldular. Sosyal ortamlarını oluşturamıyor ve sadece maddi olarak var olmaya zorlanıyorlardı; birbirine yabancı üç nesil ortaya çıkıyordu. Aileler parçalanıyor, gençler intihar ediyor, yaşlılar yalnızlık içinde gözü açık ölüyordu bu diyarlarda.
Halbuki Avrupa’daki bu kadar büyük bir kitle örgütlü olabilseydi ne çok şeyler olabilirdi; kendi maddi manevi yapısını oluşturabilir, ülkedeki her türlü gelişmeye buralarda tercüman olabilir ve dahası batının çıkarcı kapitalist bakış açısıyla doğunun statükocu gerici yapısını aşan belki de dünyaya üçüncü yolu yani çözümü ortaya koyabilirlerdi.
Ama kazın ayağı hiçte öyle olmuyordu ; Londra’nın Edmontan bölgesinde Mayıs ayında yapılacak genel seçimlerde güçlü İşçi partisi adayı Andy Love beklenmedik şekilde istifa edince Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı bölgede bir Kürt milletvekili çıkarma şansı doğdu.
Bütün yetmezlikler içinde bu ülkede doğan veya büyüyen bir kısım yeni nesil genç tamda yukarda bahsettiğimiz fırsatları yaratır, Kürdün ve İnsanlığın kaderine Yön verir , deyim yerindeyse bu sefer şeytanın bacağını kırarlar diye umutlanmıştık. Ama ne fayda meğer ülkemin her gün acı ,gözyaşı , işkence ve ölümle boğuşan halkı bu adaylar için teferruat olmuş, hatta Kürdün gerçeği onlar için basit sermaye olduğu ortaya çıktı. Öyle ki bu kadar gözü dönmüş bir kısım aday ve rakip çevreleri ayak oyunları tertipledi ve dosya üstüne dosya çıkardılar. Bu gelişmeler karşısında şaşkına dönen Seçim Kurulu kriter değiştirip sadece kadın adaylara yönelmek zorunda kaldı.
Sanırım Karl Marx bu adaylarımızı görmüş olsaydı kendine yabancılaşma teorisine yeni bir yorum getirirdi .
Kin, hırs ve egoistlik öyle bir insanlık dışı noktaya gelmişti ki ; toplum adına yola çıkılmasına rağmen ” bana yar olmayan dünyayı yıkarım” rezaletinde son buluyordu.
Dünyanın sonu mu olurdu anlaşaraktan seçilebilecek en güçlü aday lehine ortaklaşma, bu halkın yarasına mehlem olunma!
Bu kibir, bu ihtiras , bu üsten bakış mutluluk ve ahlak üretmez; insan toplumsuz bir hiçtir. Varlığınız varlığımız olamadıktan sonra neylersin kariyerinizi!
Bülent Bingöl