Çocuk sevmeyen devlet

Çocuk sevmeyen devlet

Çocukların maruz bırakıldığı hak ihlallerine karşı mücadele günü olan 20 Kasım’ı karşılarken Türkiye, çocukları sevmeyen devlet vasfını her geçen gün pekiştiriyor. Devlet güçlerince ketledilmekten tecavüze, anadil hakkının gaspından emek sömürüsüne kadar çocuklar için tam bir zulüm cenderesi.

Birleşmiş Milletler (BM), dünya genelinde çocukların maruz kaldığı ayrımcılık ve hak ihlallerine karşı 1989’da 20 Kasım’ı “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul etti. Sözleşme, halen dünya genelinde en çok sayıda ülke tarafından kabul edilen insan hakları belgesi olma özelliğini taşıyor. devletin imzaladığı ve çocuk hakları konusunda yükümlülük altına girmeyi taahhüt ettiği belge, çocuklar için daha iyi bir dünya çabasına umut ve ilham vermeye devam ediyor. Türkiye de bu sözleşmeye taraf, ancak çocuklar hala en temel haklarından yoksun oldukları gibi durum giderek daha da kötüye gidiyor.

Türkiye, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni, 14 Ekim 1990’da imzaladı. 27 Ocak 1995’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Sözleşmeyle her ne kadar çocuk haklarının korunması ve taraf devletlerin bu hakların yaşama geçirilmesi için yükümlülüklere uymaları amaçlansa da Türkiye’de bunun gereğinin yapılmadığı çok açık bir şekilde görülüyor. İnsan Hakları Derneği (İHD), 20 Kasım BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 30. yıl dönümü kapsamında birçok kentte basın toplantısı gerçekleştirdi. İHD ‘Çocuk Hakları’nın 30. yılına ilişkin raporunu da açıkladı. İHD Amed Şube Çocuk Komisyonu Üyesi Ercan Yılmaz, “Çocuk haklarına dair 30 yıllık durum, karanlığın sıradanlığı içerisinde ‘-mış gibi’ kalıyor. Adalet, sağlık, eğitim, sosyal hizmet ve sosyal yardımlar vb. alanlarda yaşananlara dair ne yazık ki sayısız vaka üzerinden sayfalarca değerlendirme, istatistik vermek mümkün” dedi. Katledilen 4 yaşındaki Leyla Aydemir, 6 yaşındaki Efe Boz, 9 yaşındaki Vail El Suud, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve Ceylan Önkol, 13 yaşındaki Ahmet Yıldız, Seyhan Doğan ve Davut Altınkaynak, 14 yaşındaki Emirhan Nas, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 17 yaşındaki Lütfullah Tacik; çoğu ortaokul ve lise öğrencisi olan ve ‘Manisalı Gençler’ olarak anılan çocuklar; Pozantı, Şakran, Sincan, Maltepe gibi cezaevlerinde kötü muamele ve işkence gören çocuklar; şiddetin farklı türlerine maruz bırakılan kız ve oğlan çocukları, daha birkaç gün önce veliler tarafından yuhalatılan otizmli çocukları örnek verdi.

Yaşam hakkı yok ediliyor

 Uzun yıllardır çözülemeyen Kürt meselesine yönelik şiddet politikaları ve son yıllarda yeniden başlayan savaşın, en çok çocukları etkilemeye devam ettiğini kaydeden Yılmaz, askeri araçların 16 çocuğu ezerek katletmesi, askeri mühimmat ve savaş atıklarının yol açtığı çocuk ölümleri ve yaralanmalardaki artışın, durumun vahametini gösterdiğini söyledi.

İşgal saldırısı kurbanları

Türkiye’nin 9 Ekim’de Kuzey-Doğu Suriye’yi işgal saldırısı sonucu onlarca çocuğunu yaşamını yitirdiğini ve yaralandığını hatırlatan Yılmaz, sınır bölgelerindeki okullar eğitime ara verdiğini, hastaneler kriz anında birden fazla kişiye acil destek veremediğini, insanların evlerini terk ettiğini belirtti.

Anadilde eğitim hakkı

 Anadilinde eğitim hakkının gaspına devam edildiğini vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti: “2012’den beri yapılan tek düzenleme ‘Yaşayan Diller ve Lehçeler Seçmeli Dersi’ ve bununla ilgili ataması yapılan 59 öğretmenle sınırlı kaldığı; ders araç gereç ve materyalleri konusunda ihtiyaçların giderilmediği görülüyor. Zorunlu Din Dersi uygulaması ile ilgili AHİM 2007 Zengin ve 2017 Yalçın ve diğerleri kararları; müfredat değişikliklerine rağmen ilgili derste inanca saygı sağlanamamıştır. Ayrıca eğitim sistemi yeterli miktarda kaim ders imkânı sunmamaktadır. Bu imkândan faydalanabilmek için ise dini kanaatini açıklamaya mecbur bırakılmaktadırlar.

3 bin çocuk cezaevlerinde

 Çocuğa özgü adalet için özgürlüğün kısıtlanmasının son çare olması, onarıcı ve kurum dışı alternatif yöntemlere başvurulması gerekirken, ayrıca kapalı kurumların şiddet ürettiği bilgisi sabitken; 864’ü anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalmak zorunda olan çocuk olmak üzere 3 bin çocuk cezaevlerinde yaşamaya devam ediyor.

İşgücü sömürüsü

 Çocuk İşçiliği ile Mücadele Eylem Planları hazırlanmasına rağmen pek çok çocuk ağır ve kayıt dışı işlerde çalıştırılmaya devam ediliyor. TÜİK, 2012’den beri ‘Çocuk İş Gücü İstatistikleri’ yayımlanmadığından sorun takip edilemiyor. ‘Sayı yoksa sorun da yok’ anlayışı hüküm sürüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Türkiye’nin ilgili mevzuatı, zorunlu eğitim, istihdama başlama ve çalışma yaşamının temel haklarından biri olan sendikaya üyelik yaşları arasında uyumsuzluk devam ediyor.

Cinsel istismar meşrulaştırılıyor

 Yetişkinlerin çocukları cinsel yönden sömürmesi anlamına gelen cinsel istismar suçu, çocuğun bedenini bir bütün olarak görmekten uzak, sadece cinsel organlara yönelik temas içeren ve sadece bazı türlerine ilişkin sınırlı olarak algılanmaya devam ediyor. Failler korunuyor, erken yaşta evliliklere izin verilmesi ve önünün açılmasıyla meşrulaştırılıyor. Çocukların bedensel söz hakları yok sayılıyor. Dünya genelinde de çocuk haklarını tehdit eden durumlar Sözleşmenin 30. yılı vesilesiyle UNICEF Genel Müdürünün, ‘Dünya Çocuklarına Mektup’ başlıklı yazısında şu şekilde ifade ediliyor: Küresel iklim krizi ve kirlilik, sürüp giden çatışmalar, savaşlar ve doğal afetler, çocukların ruh sağlığı alanında olumsuz gidişat, kitlesel göç ve nüfus hareketleri, vatansızlık, yoksulluk, eğitim ve çağdaş çalışma fırsatlarına erişimin önündeki engeller, veri hakları ve özel yaşamın çevrimiçi gizliliği ile çevrimiçi yanlış bilgiler. Bu bağlamda çocuk haklarının bir insanlık meselesi olduğu ve sözleşmeye taraf olan devletlerin hem kendi sınırları içerisinde hem de dünya genelinde yükümlülüklerini yerine getirmedikleri açıkça görülüyor.”

Kaynak : Yeni Özgür Politika
CATEGORIES
TAGS
Share This