Bu oyunlar nereye kadar sürecek?
Kürt sorunun çözümüyle ilgili yüzlerce yazı yazıldı, onlarca kitab yayınlandı. Bugün başka bir açıdan bakma gereğini duydum: Ülkedeki tekelleşen holdingler, devleti yedeğine aldılar. Onunla kaynaşıyorlar, onu kendi çıkarlarına bağlayarak ülke içindeki sömürüyü katmerleştırıyorlar.
Ülkeye dövüz getiriyorlar bahanesiyle bu holdingler, ihraç ettikleri ürünlerin karşılığında vergi iadesi adı altında halkın alın terlerinden oluşan bütçeden pay alıyorlar/aldılar. Bu öyle bir sömürü aracı oldu ki, Süleyman Derirel’in ve Turgut Özal’ın çocukları, at arabası plakalariyle ihracat yaptılar(!) Vergi iadesi aldılar. Sonraları bu dosyalar ve benzerleri kaybettirildi. “Anamızı belleyen kadı” idi. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” özdeyişi halen geçerlığını sürdürüyor. İhracat yaparlarken, sanki zarar ediyorlardı, ya da elde ettikleri gelirden devlet bütçesine bir pay veriyorlardı. Ayrıca devletten, teşvik, vergi indirimi ve sübvasyon ayırcalığı sağlanıyordu.
Globallaşan sermaye tekelleri (holdingler), içerdeki yandaş tekellerle ülke semayesini dışa ihrac ediyor. Basının verdiği bilgiye göre, tekelcilerden Kadir Has, İngiltere’ye, Vehbi Koç Fiat’la birlikte İsviçre’ye, Almanya’ya, Kıbrıs’a ve Libya’ya…. Dışa açılma adı altında sermaye ihracı var. Bunun karşılığında ülkeye giren birikim, vatandaşa yansıtılmıyor, sadece tekellerin sermayesi büyüyor; halkı daha fazla sömürmek için yedek güç oluşturuluyor. Sömürü çarklarını sürdürmek için devletin kilit noktalarındaki kişilerin satın alınmasında kullanılıyor. Sömürülen kesim de Türkiye halkları oluyor. Bazen kıpırdayan, hak arayan işçi, memur kesimi olursa, tekellerle birleşen devletin kolluk kuvvetleri polis, asker devreye giriyor. Hak arayanı copluyor, tazyikli suyla dağıtıyor ve kimini de tutukluyor. Bu nedenledır ki, emeklı olan bir general ve üst düzey bir bürokrat emeklı olunca, mesleki kariyerine bakılmaksızın bu holdinglerin yönetim kurullarına üye olarak atanıyor.
Gelelim zurnanın son deliğine: Ülkedeki bunalımların temel kaynağı bu sömürü çarkıdır. Ülkeyi kan gölüne çeviren Kürt sorunun çözümsüzlüğün temelinde de bu çark yatıyor. “Kurt dumanlı havayı sever” özdeyişi tam buna uygun.
Kürt sorunu çözülürse, taşlar yerine oturacak. Ülkeyi kavuran bulanık hava dağılacak. Herkes olup bitenlerin farkına varacak. Ülke olağanüstü durumlardan, özel mahkemelerden arınacak. Demokratik bir yapıya kavuşacak. Sömürünün neden ve niçinleri irdelenecek. Sofralardan çalınan emeğin akibeti sorulacak. Tekeller ve onlara çanak tutanlar rahatsız olacak. Sömürü aksayacak. İşte bu nedenle Kürt sorununu çözmek bir yana daha kangrenleşmesi için, pravakasyonlar dahil olmak üzere her çareye baş vuruluyor. Devletin eliyle toplu olarak, Kürdüstan bölgesinde (Dersim’de, Kiçgiri’de,.. ve çıkan toplu mezarlar..) öldürülen Kürtlerin akibeti bunu işaret ediyor.
Gerici-egemen bu çevreler, burjuvaziyi faşizme tırmanma yoluyla, bu halkayı korumaya çalışıyorlar. Halkın mücadelesi yükselince, örneğin 1968 ve1980’lerde oldğu gibi, sermayenin yedek gücü olan orduyla silindir gibi üzerlerinden geçildi. Zindanlar dolduruldu. Halk işkenceden geçirildi. Evine ekmek götüren memurun işine son verildi. Bu nedenledir, adı cumhuriyet olan ülkemiz sıkıyönetimlerle, olağanütü hallerle, DGM’lerle ve şimdide yumuşatılarak özel yetkili mahkemelerle yönetilmeye devam ediliyor. Boşuna denmez: “Osmanlıda oyun çoktur” diye.
Beş yıllık kalkınma planları ve çıkarılan herhangi bir yasa, ülke içindeki tekellerin (holdinglerin) genel stratejisini yaşama geçirecek tazda programlanıyor. Bunun özü, halkın sırtından çalınan atrı-değer yani işçinin alınteri, yeraltı ve yerüstü gelir kaynakları artan oranda bu tekellere aktarılmasına hizmet ediyor. Bu arada işleri organize eden bürokrat ve parlementerler de tekellerin eliyle nemalanıyor.
Tekellerin elaltında yönlendirmesiyle, ülke sorunları çözülmüyor. Oluşan bu kargaşa ortamında, herkes kabuğuna çekiliyor; işçi, memur,duyarlı halk kesimi örgütlenmiyor. Tekellerde “köpeksiz köyde” rahat geze misali sömürülerini sürdürüyorlar. Bu yüzden milyonlarca halkımız hızla yoksullaşıyor.
Tekeller son marifetini sergilediler: Yüksek Seçim Kurulu’na verdikleri direktifle, Kürtleri temsil edecek BDP’nin bağımsız adaylarını veto ettirdiler. Nedeni: Kürtler birçok bedel ödeyerek örgütlendiler / örgütleniyorlar. Başbananın kullandığı “biz müslümanız” oyunu tutmadı. Devletin gönderdiği imamların arkasında cuna namazına durmadılar. Her yer cami diye, direniş çadırlarda namazını kılıyorlar. Başbakana ödünç verilen 75 milletvekilinin gelmiyeceğini ve Kürtlerin birlikte hareket edip 50-60 milletvekiliyle TBMM’ine gi,receğini ve Kürt sorununu çözüme zorluyacağına kani olan tekeller yeni bir oyuna giriştiler. Bunu Yüksek Seçim Kurul’nun eliyle sahneye koydular.
BU OYUNLAR NEREYE KADAR SÜRECEK SAYIN BEYLER???