Ayrılık kararı kesintilere tepki
Avrupa Birliği referandumu oylamasından çıkartılacak en büyük sonuç, halkın şimdiye kadar kendine gereken değeri vermeyen sistem partilerini dışlaması ve onları reddettiğinin açık bir yansımasıdır.
Birleşik Krallık’ta, Avrupa Birliği referandumu 23 Haziran Perşembe günü yapıldı. 24 Haziran sabah saatlerinde açıklanan sonuçlara göre Avrupa Birliği’nden ayrılma kararı çıkarken, bu sonuçlar, başta ‘çıkma kampanyası’ olmak üzere bir çok kesimi şaşırtmadı değil. Bir çok kişi, ortaya çıkan sonucu, ‘ırkçılığın başarısı’ ‘sağın büyük çıkışı’ şeklinde değerlendirmeler yaparken, önemli bir kesim ise, halkın sistem partilerini reddetmesi olarak kabul etti.
Ekonomik krizin etkisi
2008’deki ekonomik kriz ile beraber Birleşik Krallık’ın birçok yerinde tasarruf ve özelleştirme politikaları sağlık, eğitim, iş, konut ve kamu alanlarında yoğun bir şekilde hissedildi. Ekonomik kriz özellikle Londra, Manchester, Birmingham gibi büyük şehirlerde yukarda belirtilen alanları etkilerken diğer küçük şehir, kasaba ve kenar bölgelerde büyük hasarlar vererek burada yaşayan kesimlerin hayat standardını düşürdü ve geçim yollarını adeta kapattı.
Yoksulluk ve eşitsizlik
Daha önce madencilik, çelik ve üretim sektorünün bel kemiğini oluşturan bu bölgeler, özellikle ekonomik kriz ile önce darbe alması ve daha sonra da yavaş yavaş ortadan kalkması bu kesimlerde, başta iş koşullarını, bunun yanında bu bölgelerdeki eşitsizlik oranını hızlı bir şekilde yükseltti.
Bunların yerine ise yeni ve daha iyi ücret, daha iyi koşulların sunulacağı alanlar beklenirken, bu beklentiler sıfır saat çalışma kontratlarının (esnek çalışma) dayatılması, uzun saat çalışma dayatması, sağlıksız ve sigortasız koşular sunulmaya başlandı. Birleşik Krallık’ın birçok yerinde buna benzer sahnelerin yaşanmış olması yoksulluğu da arttırdı.
1979’da yoksulluk sınırında yaşayanların sayısı 7.5 milyon iken, dünyanın 6. büyük ekonomisi olan Birleşik Krallık’ta bu rakam şimdi 16 milyondur.
Bunun yanında yaşam koşullarındaki eşitsizliğin artması, Birleşik Krallık’ı gelişmiş ülkeler arasında utanç tablosunda neredeyse ilk sıralara koydu. Bu eşitsizlik oranı, en son 1920’lerde Birleşik Krallık’ta yaşandı.
Kesinti politikalarına tepki
Tabi ki ekonomik krizin sonuçları bununla da kalmadı. Aş evlerini kullanan insanların sayısının 1 milyona ulaşması, ücret dondurulması sonucu neredeyse maaşlarında yüzde 15 kesinti alan kamu emekçileri, kriz bahane edilerek kamu ve özel sektörde toplam yaklaşık 2 milyon işçinin işten atılması, isşizlik ile beraber kirasını ve mortgageni ödeyememe, sosyal konutlarda kesintilerin yoğunlaşması ve bu uygulamanın sonucunda, ülkede yaklaşık 3 milyon konutun ihtiyaç haline gelmesi. İşte bütün bu uygulamalar ve kemer sıkma politikaları Birleşik Krallık halklarının büyük tepkilerini almaya başladı.
‘Hangimizi seçerseniz seçin canınızı yakacağız’
Avrupa Birliği referandumu esnasında, parlamentodaki tüm partilerin kalmaktan yana olan kampın bir parçasıydı. Tüm partiler bu konuda adeta ittifak yaptılar.
Hiçbir zaman biraraya gelemeyeceği düşünülen partiler ortak kampanya yaptılar. ‘AB’ye hayır’ kampanyaları yapan kimi sol gruplar ve sendikalar, çıkma doğrultusunda yaptıkları argümanlarda, AB’nin, işçi ve emekçilerin daha fazla sömürülmelerinin bir aracı olduğunu söylüyordu.
Kalmaktan yana olan kamp ise “Solcular ile ırkçılar aynı kampanyayı yürütüyor” suçlamasında bulunurken, kendilerinin de benzer bir tutum içinde olduklarını görmek istemediler.
Yine bu partilerin hepsinin (Yeşiller hariç) Mayıs 2015’te seçimlere giderken tasarruf politikaları manifestoları ile halkın karşısına çıkarak, deyim yerindeyse “Hangimizi seçerseniz seçin canınızı yakacağız” şeklinde kampanya yürüttüklerini unutmamak gerekir.
İşte tüm bunları hatırlayıp buradan yola çıkarak Avrupa Birliği referandumu sonuçlarını değerlendirmek daha sağlıklı olur.
17.4 milyon ırkçı olabilir mi?
Avrupa Birliği referendum seçimlerinde alınan sonuçlara göre, 16 milyon 141 bin 241 (48.1%) kişi kalmaktan yana oy kullanırken 17 milyon 410 bin 742 (51.9%) kişi çıkmaktan yana oy kullandı. Bu sonuçlardan sonra yazımızın başında belirttiğimiz gibi, bazı çevrelere göre ‘aşırı sağın’ başarısı olarak değerlendirildi. Aşırı sağın, bu sonuçlarda küçük de olsa etkisi olmuştur. Fakat, böyle değerlendirmeler yapmak oldukça yanıltıcı olur. Buradan yola çıkarak, AB’yi reddeden 17.4 milyon insanı ‘ırkçı’ ya da ‘faşist’ olarak değerlendirmek Birleşik Krallık halklarına yapacağımız en büyük haksızlıklardan birisi olacaktır.
Kaldı ki; Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) lideri Nigel Farage’ın başını çektiği ırkçı kampanya, en iyi dönemini yaşadığı Mayıs 2015 seçimlerinde bile 3.8 milyon oy alabilmişti.
Birleşik Krallık’ta AB’ye ve politikalarına tepkiler, toplumun sadece bir kesiminde yaşanmıyor.
Örneğin, nüfusun yüzde 13.6 etnik kökenli olan Luton’da kullanılan 84 bin 481 oyun, 36 bin 708’i kalmadan yana oy kullanırken 47bin 773 kişi ise çıkmadan yana oy kullandı.
Yine etnik kimliği filmlere konu olmuş olan Bradford’da 228 bin 488 oyun 104 bin 575’i kalmadan yana oy kullanırken 123 bin 913’ü çıkmadan yana oy kullandı. Buna benzer örnekler çoğaltılabilinir.
Avrupa Birliği referandumu oylamasından çıkartılacak en büyük sonuç, halkın şimdiye kadar kendine gereken değeri vermeyen sistem partilerini dışlaması ve onları reddettiğinin açık bir yansımasıdır.
Corbyn’e darbe girişimi
Kendisini sosyalist olarak ifade eden ve kemer sıkma politikalarına karşı olduğunu söyleyen İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’e istifa etmesi dayatılıyor. Bütün bu sonuçların sorumlusu gibi gösteriliyor.
Özellikle Blaircilerin bir darbesi olarak nitelendirilen bu girişim karşısında, İşçi Partili üyeler sokaklara döküldü. Önce Parlamento Meydanı’nı dolduran 10 binden fazla kişi, “Biz seçtik bir karar veririz, Corbyn bir yere gitmiyor” mesajı vererek Corbyn’e destek gösterisi yaptı. Daha son ülkenin bir çok yerinde yapılan eylemlerde de Corbyn’e kitlesel destekler geldi.
İşçi Partisi’nin Gölge Bakanlar Kurulu’nda bulunan milletvekillerinin yarısından fazlası istifa ederken, yerine Corbyn’e yakınlığı ile bilinen milletvekilleri atandı. Partisinin parlamento grubunun çağrısı ile yapılan güven oylamasında, 172 milletvekili Corbyn’e güvenmediklerini söylerken, sadece 40 milletvekili güven oyu verdi. Parti üyeleri içinde büyük destek alan Corbyn’e karşı milletvekillerinin b u darbe girişiminin sonrasında Corbyn, “Bana oy veren üyelerimizi hayal kırıklığına uğratmayacağım” diyerek istifa etmeyeceğini söyledi ve talepleri tekrar sıraladı. Herkese iş, konut, yaşanabilir bir ücret.
Irçılığa karşı da mücadelesini yükselteceğini söyleyen Corbyn, kemer sıkma politikalarına karşı mücadelesine devam edeceğini ve iktidara geldiklerinde kesintileri durduracağını söyledi.
Halkın ve parti üyelerinin büyük bir bölümünün Corbyn’e destek vermesinin tek sebebi de budur. Çünkü, Blaircilerin hedef aldıkları sadece Corbyn değil, aynı zamanda onun düşünceleri ve öne sürdüğü politikalardır.
Birlikte mücadele temel çıkış yoludur
Gerek ekonomik kriz, gerek çıkma kararı ile sterlinin borsada düşmesi, gerekse de belirsizlik gibi argümanlar ile beraber önümüzdeki dönem daha çok hak gaspının yapılacağı ve hayatın her alanında zorlukların yaşanacağı bir kesindir.
Bu hak gaspları aslında sonucun kalma yanında olsaydı bile başka bir başlıkla uygulanacağı aslında Maliye Bakanı Osbourne tarafından daha önce bir kaç defa söylenmişti. Bu durumda hükümet, dün olduğu gibi bugün de hedefi başka yerlerde gösterme huyundan vazgeçmiyecektir.
Burada da göçmen toplumlar yine hedef alıncak ve yer yer saldırılar, önyargıların gelişmesi gibi toplumları bölme eğilimleri kendini gösterecektir.
Bunu kırmak için ise bu ülkedeki statümüz konusunda dün olmadığı kadar cesur davranmalıyız. Başta yerli toplumlar olmak üzere diğer birçok toplum ile daha fazla bir araya gelip benzerliklerimizi, ortak yönlerimizi her yanıyla göstermek zorundayız.
Daha iyi bir yaşam, daha iyi bir gelecek elde etmemizin önündeki sorunların ortak olduğunu ve bu sorunlara karşı ortak mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini dünden daha fazla hissetme ve çabası içinde olmamız gerekiyor.
OKTAY ŞAHBAZ