Av. Muharrem Erbey: Yargı Siyasetin Kıskacında

Av. Muharrem Erbey: Yargı Siyasetin Kıskacında

Uzman bilirkişi raporu sunmuş olduğu mahkemeye katılmak üzere Londra’ ya gelen insan hakları savunucusu Av. Muharrem Erbey, Diyarbakır Sur’da yapılmak istenen kentsel dönüşümü, Tahir Elçi cinayetini ve Kürdistan’da yaşanan son gelişmeleri konuştuk. Son günlerde tekrar gündeme gelen Çözüm Süreci iddialarının “fısıltı”dan öteye gidemediğini aktaran Muharrem Erbey, yargının egemen siyasal iktidarın kıskacı altında olduğuna dikkat çekti.

Dilan Almaz-Telgraf

-Öncelikle yıkımın başlamış olduğu Sur’da durum nedir? Devletin Sur’da amaçladığı nedir ve toplumsal muhalefet hangi pozisyonda?

Sur’da yaşananlar devasa bir trajedi. Çatışmalar sonrasında mahalleler, ibadet yerleri, yerleşim yerleri topyekûn tahrip edildi, yok edildi. Onların onarılması bir şekilde eski haline döndürülmesi gerekirken, şimdi tamamen yok ediliyor. Onun yerine betonarme yapılar yapılıyor. Bu yapıların dışı bazalt taşlarla kaplanarak insanlara “bazalt taştan ev yaptım” imajı verilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla hem orada Diyarbakır’ı Tanıma Vakfı hem kentin sivil toplum dinamiği hem de orada yaşayan insanlar aslına uygun orijinal evlerini istiyor. Ama maalesef kamulaştırma kanunu Bakanlar Kurulu’ndan geçti ve oraya ilişkin acele kamulaştırma yasası mevzuatı çıktı. İnsanlara bu doğrultuda 3 şık sunulmaya başlandı. Ya çok düşük bir meblağa devlete satmak ya başka bir yerde TOKİ(Toplu Konut İdaresi)’den ev almak ya da devlet 50 bin liraya alacak vatandaşa 500 bin liraya satacak. Orada yaşayan insanların büyük çoğunluğu yoksul, göç mağduru insanlar dolayısıyla çok zor şartlarda sahip oldukları evler yıkıldı. Toplum tepkili ama orada yaşananların birçoğundan da habersiz. Giriş çıkışlar kontrol altında. Vatandaşlar Suriçi’ne giremiyor, sadece orada yıkımı gerçekleştiren çalışanlar girebiliyor. Devasa kamyonlarla oradaki enkazları alıp Dicle Nehri’nin kenarına döküyorlar. Kent dinamiğiyle, kentte yaşayan insanlarla konuşmadan onlarla ortaklaşmadan antik bir kent olan, dünyanın en güzel tarihi alanlarından ve sit alanı olması gereken yerlerden birisi olan Sur şu anda olağanüstü kanunlarla sözde yeniden yapılanıyor. 

-Peki hukuken itiraz yolu açık mı?

Bizzat ben Danıştay’a başvurdum. Yıkımın durdurulmasını talep ettim. OHAL’den kaynaklı reddedildi. Tümüyle yargısal bir kıskaç yaşanıyor. Yargı iktidarın talepleri doğrultusunda karar veriyor.

-Başbakan’ın geçtiğimiz günlerde bir açıklaması oldu. OHAL Komisyonu kurulacağını ve oralara itiraz başvurularının yapılabileceğini söyledi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu komisyonlar adaletin temininin sağlayabilir mi?

O açıklama tamamen toplumu oyalamak için. Doğru bir yöntem değil. Yargı var zaten komisyona neden ihtiyaç duyuluyor ki? Bu itirazları bağımsız yargı değerlendirmeli. Bu komisyona insanları oyalamak için bir mekanizma kurmak adına ihtiyaç duyuldu. Mantık olarak belki iyi ama uygulamada boş. Komisyonlardan önce yargı var, kaymakamlık, valilik, konut dokunulmazlığı hakları var. Dolayısıyla doğru olmayan bir kurum ortaya çıkarıp, insanları orada bekletmenin bir amacı yok.

-Sur’da kimi aileler yapmış oldukları anlaşma gereği evlerini boşalttılar, bir kısım ise orada kaldı ve ısrarla evlerini yıktırmayacaklarını söylüyorlar. Sur’un Yıkımına Hayır Platformu kuruldu, toplumsal muhalefetin diri tutmaya dönük çabalar var. Bu bağlamda devletin sahip olduğu yasal argümanları da düşünecek olursak, Sur’un akıbeti sizce ne olacak? Yıkım herşeye rağmen devam edecek mi?

Zaten herşey devletin himayesinde. İnsanlar yanımıza geliyorlar, itiraz etmek istiyorlar ama nereye, hangi yargıya başvuracaksınız ki? Ayrıca bir çoğu tapu sahibi değil. Tapu olmayınca dava da açılamıyor. Tapusunun olmaması büyük dert. Yurttaş zaten yeterince zor durumda .Dolayısıyla devlet zorla yurttaşı birşeylere mecbur bırakıyor. Yurttaş da ‘Yasa işlemiyor, kanun yok’ diyerek uğraşmayı bırakıyor.

-Peki sivil toplum örgütleri?

Yok ki sivil toplum örgütü. Kimse kalmadı zaten. Sokağa çıkamıyorsunuz, basın açıklaması yapamıyorsunuz. Kurum içerisinde basın açıklaması yapıyorsunuz. Bunu gören-duyan olmuyor medya desen hepsini susturdular. Dolayısıyla sivil toplumun da sesi duyulmuyor. Maalesef Sur konusunda toplumsal muhalefet yeterli olmayacak.

-Peki, tutuklu olan seçilmişlerle ilgili durum nedir? Kayyum atanan yerlerde devlet, siyasi arka plandan ziyade kültürü de yok etmeye çalışıyor. Kürtçe’ye dönük ciddi tahammülsüzlükler var…

Zaten kayyumlardan başka bir şey beklenmezdi. Kayyum kim? Merkezi hükümet tarafından atanmış. Dolayısıyla kayyum da AKP tarafından yönetilen merkezi hükümet kararları doğrultusunda, egemen siyasal iktidarın beklentileri doğrultusunda kararlar alıyor. Pek tabii ki, belediyecilerin legal alandaki tüm kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yürütüyorlar. İşte çocuklar için açılan kurumlar, tiyatrolar, kültürel faaliyet yürüten kurumların üzeri bir kalemde çizildi. Hukuku bırakın, vicdana sığmayacak şeyler.

-Tahir Elçi dosyasına dair son durum nedir? Yargı aydınlatmamak da kararlı gibi, Elçi’nin dostları ve meslektaşları olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Davayı ben takip etmiyorum ama takip eden arkadaşlarla zaman zaman görüşüyorum. Dosyada henüz bir arpa boyu yol gidilmiş değil. Olayla ilgili çok ciddi bir inceleme yapılmadı, delillerin karartılması için herşey denendi. Dolasıyıla sağlıklı bir sonucun çıkmasını beklemiyoruz. Tahir Elçi cinayeti davasıyla ilgili asla faillerin yargılanmayacağı, soruşturulmayacağı konusunda ben de, eşi Türkan Elçi de, Diyarbakır Barosu da hepimiz çok iyi biliyoruz ki diğer faili meçhul cinayetler gibi bu suikastte kesinlikle aydınlatılmayacak. Yaşananlar bize bunu gösteriyor.

-Hep şuna tanık olduk: Devlet bir dönem farklı maskeler takarak, faili meçhul cinayetler işledi ama uzun yıllar sonra kendisini aklamaya dönük girişimlerde bulundu. Elçi cinayetinde de böylesi bir gelişme ilerleyen yıllarda yaşanabilir mi?

Zannetmiyorum. Orada gazeteciler, polis memurları ve tesadüfen oradan geçen eylemciler vardı. Kameralar açık ve görünüyor. 2 eylemcinin de kurşunları bitiyor ve silahlarını atıyorlar ve 3 polis sağ tarafa dönüp İnce Minare’ye doğru ateş açıyorlar ve sonra Tahir Elçi düşüyor. Dolayısıyla başka birinin orada ateş etmesi düşünülemez. O memurlar sanık dahi olmadılar. Orada bulunan memurlardan birisiyle Emniyet Müdürlüğü’nde karşılaştım. Uzun yıllardır basın açıklamalarımızı kayıt altına alan polislerden birisiydi. O’na dedim ki oradan bir vatandaş geçseydi, şimdiye dek 50 defa tutuklanmıştı. Sen nasıl sanık olmadın? Dedim. O’ da “O sokakta bizim dışımızda kişiler de vardı, gerçekten ben yapmadım ve Tahir Elçi’nin vurulduğu mermi tabanca mermisi değildi” dedi. Bende o zaman bu niye raporlara yansımıyor dedim. O da “Yansımaz” şeklinde bir beyanda bulundu. Karanlık her yerde bir şekilde devam ediyor. Maalesef Tahir Elçi cinayeti de bir dönem sonra diğer cinayetler gibi tozlu raflara kaldırılacak.

-Cumhurbaşkanı Başdanışmanı “Bölge halkı çok zulüm gördü, telafi edilmeli” şeklinde bir açıklaması oldu. Uzun zamandır da Çözüm Süreci’ne dönüleceği konuşuluyordu. Bölge halkı bu konuda ne düşünüyor sizce? Gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?

Bu aslında fısıltı halinde dolaşıyor ama karşılığı yok. Belkide böyle yaparak insanları umutlandırıp, sessiz kalmalarını sağlamaya çalışıyorlardır. Bölge illerinde ileri gelen 300 aşiret liderinin içerisinde olduğu, temsilcilerle oturup konuşulacağı yönünde konuşmalar döndü. Kimileri de HDP ile görüşüleceği PKK’ nin yer almayacağını söylüyor. Bölge halkı sorunun çözümünden yana. Bu sorunla ilgili çözüm mercii neresi ise, sonuç verecek mekanizmalar neresi ise orayla görüşmek lazım. Siyasetçiler, belediyeler var. Halkın “irademdir” dediği mekanizmalar var. Dolayısıyla onlarla konuşulması, en doğru yöntemdir. Tabii kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları ile de görüşülmeli, hiç kimse dışında tutulmadan herkesle tartışarak süreci hayata geçirmek lazım. Hem HDP ile çözmekten bahsediyorlar hem de HDP’nin genel başkanlarını tutukluyorlar. Sürece başlamak için önce siyasetçilerin bırakılması lazım.

-Siyasetçilerin bırakılmasından bahsetmişken; nedir yargılanmalardaki son durum, uzun tutukluluk halleri devam mı edecek?

Selahattin Demirtaş’ın ilk yargılama tarihi 6 Eylül olarak geçtiğimiz günlerde belirlendi. HDP’liler şu an siyaset yaptıkları için yargılanıyor. Şiddete teşvik ettiği için değil, “Kürt Sorunu şiddetle çözülmez” dediği için yargılanıyorlar. AK Parti gibi düşünmediği için, farklı bir yaşam konfigirasyonu üzerinde durdukları için Demirtaş ve arkadaşları yargılanıyor. Tamamı egemen siyasal iktidarın talebiyle oluyor. İdris Baluken tutuklandı ve Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi kararı ile tahliye edilmişti. Hemen akabinde O’nu tahliye eden hakimi görevden aldılar. Şu an yargının üzerinde siyasal bir baskı var. Seçimle yapamadıklarını bir şekilde böylesi kıskaçlarla yapıyorlar.

-Peki, OHAL sürecek mi?

OHAL kesinlikle devam edecek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’da söylüyor sürekli. Erdoğan AKP’ye yeniden başkan seçildikten sonra tüm il, ilçe teşkilatlarını seçime hazır hale getirmek istiyor ve OHAL ile de kendisine muhalif herkesi krimine edip seçimden 400 milletvekili almayı planlıyor. Türkiye’de şu an kimse konuşamıyor bile. Uluslararası arenada Türkiye’nin meşruiyeti iyice tartışılır hale geldi. OHAL sonrası ne olur bilemiyoruz. Ne yasa, ne mevzuat takip edemiyoruz. Her gün onlarca değişiklik oluyor. Basın özet şeklinde haber yaparsa, ne olduğunu okuyabiliyoruz. OHAL’in bitmesi gerekiyor ki, ne kadar tahribat yaşandığının fizibilitesini yapabilelim.

CATEGORIES
TAGS
Share This