Ankara Katliamı: Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler
10 Ekim Ankara Katliamı “Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler” projesiyle hafıza mekânına dönüşüyor. Proje ekibinden Pınar Kesim- Aktaş, “Anıt fikrini 10 Ekim’de bir arada olup barış isteyen insanların umudu üzerine kurduk. Böyle bir patlama yaşanmamış olsaydı yeşerecek umudu projeye yansıttık” diyor.
10 Ekim 2015… Türkiye’nin farklı kentlerinden onlarca insan Ankara’ya barış mitingine katılmak için yollara çıktı. Yollar şarkılı türkülüydü.. Fotoğraflar çekinildi, yemekler yendi… Öyle ya barışa gidiliyordu, barışı talep etmeye…
Ankara’ya ulaşan grupların çoğunluğu Ankara Garı önünde toplanmaya başladı saatler 10.04’ü gösteriyordu, gençler türkülerle halaya durmuş, barış ve özgürlük sloganları atıyordu.
Önce bir canlı bomba patladı ardından bir başkası…
Tam 103 “barış güvercini” yaşamını kaybetti, 400’ü aşkını da yaralandı.
Ölenler arasında 9 yaşındaki Veysel, 71 yaşındaki Barış Annesi Meryem, temizlik işçisi Berna vardı…
Bugün katliamın 5.yılı.
Siyasi katliamlarda sistem, hakikati hafızalardan silmeye “unutturmaya” çalışsa, görmezden gelmemizi istese de öyle olmadı, olmayacak.
2019’da TMMOB, DİSK, KESK, TTB ve 10 Ekim Derneği, “Emek, Barış ve Demokrasi Anıt Meydanı Anma Yeri Uluslararası Fikir ve Tasarım Projesi Yarışması” düzenlendi.
Yarışmayı “Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler” projesiyle kazanan Caps Mimarlık’tan Pınar Kesim- Aktaş kazandı.
Kesim- Aktaş’la Ankara Barış Anıtı’nı ve bir hafıza mekânı tasarlamak üzerine söyleştik.
“Yarışma çağrısını görür görmez katıldık”
*Siz ne hissettiniz sizin projeniz seçilince?
Bu proje bizim için manevi değeri çok yüksek bir proje, bir sürü farklı duyguyu aynı anda yaşadık. Projenin kendisi gibi hissettirdiği duygularda kolay tarihlenemiyor.
*Proje yarışmasına katılmak nereden aklınıza geldi?
Caps.office olarak güncel yarışmaları takip eden, mümkün olduğunca da katılım sağlayan bir ofisiz. Yarışma ile fikir üretme süreci heyecan verici ve tasarımcıyı dinç tutan bir yapısı var, ofis olarak bu süreçlere katılım sağlamak ve katkı koymayı önemli görüyoruz.
10 Ekim herkesin hafızasında yeri olan bir konuydu, bu alanın ‘Emek, Barış ve Demokrasi Anıt Meydanı’ olarak yarışmaya açılmış olduğunu okuduğumuz anda katılmaya karar vermiştik.
“İnadına umut yeşerecek”
*Sizin heykelinizi teması, yarım kalan yaşam üzerine.. Bu fikir nasıl oluştu?
10 Ekim 2015’te barış için Türkiye’nin dört bir tarafından gelen insanlar bir aradaydı ve bu umut dolu gün karartıldı. Orada yarım kalan çok fazla şey oldu ve bu bize yarım kalan hayatların, umutların ve bir aradalığın yeniden yaşamasına, umudun yeşermesine ihtiyaç olması üzerine fikri kurguladık. Kentin merkezinde yaşanmış bu travmanın ve yarım kalan hayatların, yeniden Gingko ağacı ile yaşamasını istedik, böylece o gündeki gibi bir arada olacaklar ve düşünceleri yaşamaya devam edecek, inadına umut , barış yeşerecek.
*Anıta dair detay bilgi verir misiniz? Her heykelin anıtın bir felsefesi olduğunu düşünürsek nasıl bir felsefe ile hazırladınız?
Buradaki en önemsediğimiz konulardan biri, kentin merkezinde her gün belki sayısız defa geçtiğiniz bir alanda yaşanan bu travmanın kentin içinde nasıl ifade edilmesi gerektiği konusuydu. Burada tarifsiz bir acı ve karanlık söz konusu.
Biz projedeki anıt fikrini 10 Ekim günü bir arada olup Barış isteyen insanların umudu üzerine kurduk. Eğer o gün böyle bir patlama yaşanmamış olsaydı yeşerecek umudu projeye yansıttık.
Bir arada olmayı, umudu ve barışı meydanda yeşerttik. Yitirilen her can için mabet ağacı olarak adlandırılan Ginkgo Biloba ağacı diktik ve bu ağaçların etrafında pirinçten metal bir kabuk ile onların düşüncelerini yazdık.
Düşüncelerin bedeni koruduğu bir meydan… Buradaki metafor bedenin düşünceleri koruduğu ona kabuk olduğu fikrinin tersiydi, yok edilmek istenen düşünceler kabuk olarak bedeni koruyacaktı.
*Biraz daha detaylandırır mısınız?
Gingko biloba, bilim insanlarının yaşayan fosil olarak adlandırdığı, Hiroşima patlamasından dahi kurtulmuş, mabet ağacı olarak da anılan bir ağaç. Her şeye dayanıklı, dirençli, ömrü çok uzun. Ankara Garı patlamalarında hayatını kaybedenleri ancak bu ağacın temsil edebileceğini düşündük. Gingko biloba dört mevsim renk değiştiriyor, ekimde ise sapsarı olup yaprak döküyor.
Ankara iklimine de uygun. Orada hayatını kaybedenler ağaçla sembolize edilirken, düşünceler de yer kabuğunu kırıp yükselen bir kabukla temsil edilmekte ve o kabuğun üzerinde onların düşünceleri yazmakta. Patlamada fikirleri muhafaza eden bedenler kayboldu ama fikirler duruyor. Onları koruyacak yeni bir kabuk üzerinde ses olmaya devam edecek. Pirinç kabuklar ağaçların gövdesini saracak, ağaçlar büyüdükçe, bir sistemle kabuk da genişleyecek.
Ağaçla kabuk arasındaki boşluktan ise ışık sızacak ve ağaç büyüdükçe sızan ışık da büyüyecek. Karartılmaya çalışılan fikirlerin zamanla büyümesini temsil edecek. Bu arada biz saldırıyı sıfır noktası kabul ediyoruz. O nedenle bu projenin gerçekleştiği tarihte patlamanın üzerinden kaç yıl geçmişse, meydana o yaşta ağaçlar dikilecek.
“Kolektif hafızaya katkı”
*Siz Ankara Katliamı’nı ilk duyduğunuz zamanı hatırlıyor musunuz? Ne hissetmiştiniz?
Acı ve şok diye tarifleyebilirim, insanın inanmasının çok zor olduğu kabul edilemez bir acı. Sonrasında bu acının yerini korku aldı, kalabalıktan bir arada olmaktan korkmak. Belki de istenen tam olarak buydu bu korku ile insanların bir arada olmaktan kaçması.
*Ailelerle konuşma durumunuz oldu mu hiç?
Yarışma sürecinde konuşmadık, ama çok fazla okuma yaptık. Ailelerin, orada bulunan kişilerin sosyal medya yani internette bıraktıkları yazıları okuyarak geçirdik süreci. Hatta projede kabuk üzerindeki yazılar bu verilerden elde edildi.
*Projeniz özellikle toplumsal hafıza ile nasıl bağ kuruyor?
Projenin uygulama aşamasında, kolektif bir çalışma ile kabuk üzerinde yazılacak yazıların elde edilmesini amaçlıyoruz. Belki bir cümle, belki bir kelime yer alacak o her bir kabukta. Her biri bireysel temsiliyet kazanırken, bir arada olmaları ve bizim projede tanık olarak ifade ettiğimiz meydan, zemin onlarla birlikte kolektif hafızayı oluşturacak.
Zeminden sadece ağaçların dikileceği ve kabukların geleceği alanlardaki döşeme taşlarını kaldırıyoruz, burada 10Ekim miting günü pankartlarda yer alan ortak düşüncelerin yer aldığı yeni taşlar gelecek. Ortak düşünceler zeminde bir araya gelirken, bireysel düşünceler kabuk üzerinde yer alacak.
*Projenizin barışla bağı nedir?
Direnen, güçlü ve dirençli bir ağaçla, inadına yaşam diyoruz.
*Sizin barış denilince aklınıza neler geliyor?
O kadar güzel bir soru ki bu. Barışı gökkuşağına benzetiyorum, birden çok rengin, duygunun çok sesliliğin olduğu muazzam bir şölen.
Türkiye’de benzer örneklere pek sık rastlamıyoruz sanırım…
Neredeyse yok diyebiliriz. Anıt ve anıt meydan ölçeğinde farklı projelerimiz oldu ama henüz hiçbiri hayata geçmedi, süreçlerini beklemekteyiz.
*Dünyadaki benzer örnekleri incelediniz mi? Size ilham veren bir proje oldu mu?
Dünya’da belki de en güçlü örneklerden biri New York’ta 2001’de düzenlenen saldırılarda yıkılan İkiz Kuleler’in yerine yapılan anıt diyebilirim. İkiz kulelerin yerine iki dev havuz yapıldı ve bu kulelerin yerindeki boşluk, içine akan suyla dolmakta. Çok güçlü bir metafor ve anlatım var.
Onlar yaşamın kaynağı olarak suyu kullanmış, biz projemizde ağacı kullandık. Havuz çeperinde, hayatlarını kaybedenlerin isimleri, hayattayken birbirleriyle kurdukları sosyal ilişkinin yakınlığına göre yerleştirilmiş. Aynı katta çalışanların isimleri yan yana örneğin. O isimlere dokunabiliyor, çiçek bırakabiliyorsunuz. Tüm bu sebeplerle referans aldığımız projelerden biri oldu diyebiliriz.
*Son olarak ne söylemek isteriniz?
Projenin bir an önce tamamlanıp, bir sonraki 10 Ekim’de bu alanda bir arada olmak istiyoruz, burası kent için önemli bir hafıza mekânı olacak. Cumhuriyetin izlerinin de bulunduğu bu alanda umudun yeşermeye devam ettiğine tanıklık edeceğiz.
Nazım Hikmet’in sözüyle bitirmek istiyorum. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”
10 Ekim Katliamı
Ankara, Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında düzenlenen Barış Mitingine 10 Ekim 2015’te, saat 10:04 civarında intihar saldırısı düzenlendi.
Olay yerinde 69 kişi, toplam 103 kişi ve iki saldırgan hayatını kaybetti.
Öldürülen barış mitingi katılımcılarının isimleri şöyle:
Abdülkadir Uyan, Metin Kürklü, Gökhan Akman, Orhan Işıktaş, Gülhan Karlı Elmascan, Yılmaz Elmascan, Nevzat Sayan, Bilgen Parlak, Hacı Kıvrak, Rıdvan Akgül, Rıdvan Akgül, Hacı Mehmet Şah Esin, Gökmen Dalmaç, Elif Kanlıoğlu, Hakan Dursun Akalın, Ercan Adsız, Ayşe Deniz, Berna Koç, Fatma Esen, Gülbahar Aydeniz, Eren Akın, Canberk Bakış, Tayfun Benol, Nizamettin Bağcı, Kasım Otur, Başak Sidar Çevik, Nilgün Çevik, Resul Yanar, Mehmet Ali Kılıç, Tekin Arslan, Sezen Vurmaz, Dilaver Karharman, Onur Tan, Umut Tan, Sarıgül Tüylü, Dilan Sarıkaya, Ali Kitapçı, İsmail Kızılçay, Muhammet Demir, Korkmaz Tedik, Veysel Atılgan, İbrahim Atılgan, Emine Ercan, Kübra Meltem Mollaoğlu, Meryem Bulut, Seyhan Yaylagül, Ebru Mavi, Ali Deniz Uzatmaz, Ziya Saygın, Vahdettin Özgan, Cemal Avşar, Ahmet Katurlu, Selim Örs, Azize Onat, Dicle Deli, Güney Doğan, Binali Korkmaz, Mehmet Zakir Karabulut, Leyla Çiçek, Metin Peşman, Mesut Mak, Adil Gür, Gökhan Gökbönü, Şebnem Yurtman, Osman Turan Bozacı, İdil Güneyi, Abdullah Erol, Mehmet Hayta, Özver Gökhan Arpaçay, Şirin Kılıçalp, Uygar Coşgun, Ahmed Alkhadi, Nurullah Erdoğan, Gözde Arslan, Aycan Kaya, Yunus Delice, Sevgi Öztekin, Mehmet Tevfik Dalgıç, Sevim Şinik, Emin Aydemir, Fatma Karabulut, Ramazan Tunç, Erol Ekici, Feyyat Deniz, Necla Duran, Osman Ervasa, Ramazan Çalışkan, Vedat Erkan, Abdülbari Şenci, Niyazi Büyüksütçü, Gazi Güray, Sabri Elmas, Erhan Avcı, Ümit Seylan, Serdar Ben, Nevzat Özbilgi, Hasan Baykara, Fatma Batur, Bedriye Batur, Ata Önder Atabay, Mustafa Budak, Ağa Bayar.
Saldırının ardından polis ölenlere, yaralılara ve onlara yardım etmek isteyenlere biber gazı sıktı.
Bu müdahale sonucunda yaralıların hastaneye götürülmesi gecikti, patlamadan kurtulanlar bir de gaz nedeniyle travma yaşadı.
Olay yeri koruma altına alınmadı ve olay yeri inceleme ekipleri ve savcılar olay yerine derhal gelmedi. Ekipler yaklaşık 1,5 saat sonra, başsavcı vekili olay yerine 2,5 saat sonra geldi.
Saldırıyla ilgili iddianame 13 Temmuz 2016’da kabul edildi. 36 kişi hakkında dava açan savcılığın iddianamesinde, saldırı talimatını, İslam Devleti (IŞİD) Türkiye sorumlusu İlhami Balı’nın verdiği ifade edildi.
İddianamede, Suruç saldırısını da aynı kişilerin organize ettiği belirtildi. İddianamede, Balı’nın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında “birden çok kasten öldürme” suçundan 100’er kez ağırlaştırılmış müebbet, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi.
Saldırıyla ilgili dava, 7 Kasım 2016’da başladı, halen sürüyor.
Bianet / Evrim Kepenek