ANADOLU ALEVİLİĞİ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ (1)
Bu haftaki yazımda iki yıl önce karara bağlanan bir davadan bahsetmek istedim. Hikayesi ve sonuçları bazında ders alınması gereken bir karar olduğunu düşünüyorum. Davanın hikayesi kısaca şöyle:
Anadolu Aleviliği: Özünde tek tanrıcı dinlerin şeriatından bir özgürleşme olgusudur. Alevilik, aydınlanma, yani akıl hareketidir. Dört Kapı Kırk Makam eğitim sürecinde beliren inançtır. Akılla ulaşılan sonuçları kutsayan, düşüncenin evrimine koşut olarak değişimler – dönüşümler geçirerek olgunlaşan yaşam biçimi. Kimine göre de bır dindir.
İlkçağ doğacılığından kaynağını alan ve Ortaçağ’da yeni bir yorumla yansıtılan bir aydınlanma hareketidir. Akıl yürütmekle ulaşılan nesnel – toplumsal bir anlayışı temel alır. Bu nedenle Alevi inancı halkın manevi yoğunluğu olarak adlandırılır. Bir bakıma akıl Tanrı, beden ise onun don’u dur. Bu da laikliğin toplumsal temelidir. 18. Yüzyılda Batı Burjuvazisi laikliği kurumsallaştırdı. Bizde ise, Cumhuriyetle ismi geldi ama, halen kendisi kurumsallaşmadı. Laik olmayan Alevi, kimliğini inkar etmiş olur.
Alevilik, hümanist bir evren görüşüdür. Toplumsallaştırdığı insanı, inanç varlığından bir yorum ve yetenek varlığına dönüştürdü. İnsanlık sorunlarına akılcı çözümler bulma yolunda hizmet verdi. Şeriata karşı hümanizmi yarattı. Uygarlık öncesi eşitlikçi toplum değerlerinin yaratılmasında halktan yana oldu. Bu potada, yani mazlumlar katında 72 milleti eritti. “72 millete aynı nazarla bakar” sözün kaynağı buradan gelir.
Anadolu Alevileri, Mistik maya hizmetinde algıladıkları hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taşıdılar. Kuyulara doldurulduklarında, sürüldüklerinde, onbinlerce katlediklerinde, günümüzde canlı, canlı (Sivas’ta) yakıldıklarında, kör bıçakla karınları (Maraş’ta) deşildiğinde, ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaşama geçirebilmek içindi. Bu hümanizmin en net boyutlu anlamı; Şeyh Bedrettin’in, “Yarın yanağından gayri her şey her yerde ortak olmak için” ileri haykırışında buluyordu.
Ortaçağ’dan günümüze kadar feodal değerlere / kurumlara karşı verdiği kavganın, bu yolda kazandığı deneyimlerin güvencesinde, kendisini geleceğe hazırlıyor. İnsanın özgürce gelişebileceği ve insanlığın hızla ilerliyebileceği insanlık çağına geçişin koşullarını yakalama uğraşında kararlı gözüküyor. Çünkü, diyalektiğe inanıyor…
İnsanı aşağılaştırarak, uşaklaştırarak, kullaştırarak, biat ettirerek hümanizmi boğmaya çalışan sistemin dayatmasını, insanın insanı sömürmesine son verecek asıl kimliği, emekçi kimliğini – halk kimliğini öne çıkararak – onurlandırarak, “72 millete bir nazarla bakarak” çözmeye çalışıyor Anadolu Aleviliği…
Anadolu Aleviliği, doğaüstü ya da ötesi bir gücü anlayış merkezine koymaz. Tam tersine şeriattan özgürleşilerek insanı merkeze alır. Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliğin insalsal – toplumsal zeminidir. Aleviler bunu hep taşımıştır. Bu nedenle Alevi hem laik ve hem de hümanisttir.
Öte yandan Alevi ahlakı, doğa ötesinden geldiğine inanılan Tanrı’nın görüşlerine göre düzenlenmiş bir ahlak değil, tersine çalışanın / yaratanın (insanın) yer aldığı halkın geleneklerine – göreneklerine göre düzenlenmiş bir ahlaktır. Bu zemine, ancak şeriattan özgürleşilerek taşınabildiği için bir Alevi, kendi ahlakını yaşama geçirirken laik olmak zorundadır.
Anadolu Aleviliği, İnsan merkezli, kimine göre bir fesefe, yaşam şekli ve kimine göre ise bir dindir. İçinde yaşadığı dünyanın karşısına konulan insanın, doğanın ve toplumun bir parçası olarak, doğayla ve toplumla bir hesaplaşmasıdır. Metafizik düşünceyi dönüşüme uğratarak aklı belirleyici kılmanın, dogmalara pirim vermeyerek, sorgulayıcı ve çileli bir çabasıdır. İnsanlığı kurtuluşa götürecek “KAMİL BİR TOPLUM PROJESİDİR” Bu da, yukarda sözünü ettiğimiz Dört Kapı Kırk Makam öğretisiyle hayata geçer. Çağımızda hayali kurulan ve onun hayat bulması için uğraş verilen Sosyalizm’in ta kendisidir.
Bu proje, sınıfların olmadığı, paranın ortadan kalktığı, herkesin gerksinmesine göre tükettiği, özlemine göre yaşadığı bir “RIZA ŞEHRİ”ni kurmak, geleceğe yönelik rüyanın projeye bağlanmış bir miçimidir. Yahya Kemal Beyatlı, demiyor mu “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar”. Sözümüzü sürdüreceğiz….
Kaynak: Esat Korkmaz, Anadolu Aleviliği, Berfin Yayınları, 2008 İkinci baskı.