Geç keşfedilen ve çabuk unutulan Ezidilerin trajedisi devam ediyor

Geç keşfedilen ve çabuk unutulan Ezidilerin trajedisi devam ediyor

newroz40

2 Ağustos sabahı dünya yeni bir topluluk keşfetmişti. Dağ başlarında büyük kitleler halinde çocuklu, kadınlı, erkekli, yaşlı kervanların görüntüleri dünya televizyonlarının ekranları aracılığıyla insanlığa hediye ediliyordu. Açlıktan, susuzluktan, sıcaktan ölen çocukların bedenleri, sırtlarda taşınan hasta ve yaşlılar, geride sahipsiz bırakılan çocuklar, her kameranın yöneldiği insanın gözyaşları günlerce insanlık vicdanının kapılarında dolaştı.

Televizyonlar, gazeteler, dergiler tarih sayfalarını karıştırmaya başladılar, ancak tarih sayfalarının çok bahsetmediği bir halktı Ezidiler. Bu sefer büyük kütüphanelerin raflı tozlarından eski seyyahların kitaplarına koştular. Kimi sözlü tarihe başvurdu. ‘Kim bu Êzidiler’ diye yazı üzerine yazı yazıldı. ‘72 Ferman yaşayan Ezidiler’ diye başlıklar atıldı. Her bilir kişi söze 72 ferman ile başladı, ancak kimse bu 72 fermanın ne zaman nerde nasıl yaşadığını anlatamadı.

Unutuldular…

Tarifi imkansız trajedinin üzerinden dört buçuk ay geçti. Halen soykırım, katliam, ferman, trajedi, gibi adlandırmalar kullandığımız bu olayın sonuçları netleşmiş değil maalesef. Bu konuda elimizde olan verilerden birisi Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı Êzîdî raporu. Bu rapora göre; 5 bin erkek DAİŞ tarafından katledildi, 5 ile 7 bin kadın ve çocuk kaçırıldı, 350 bin kişi de yerinden edildi. Bunlar net rakamlar değil tabi ki. Bir depremin sonuçlarını anlamak için enkazın kaldırılması gerekiyor, ama Şengal’de enkaz halen yerinde duruyor.

Dünyanın ve tarihin tanımadığı bu unutulmuş topluluk kısa bir süre sonra yavaş yavaş unutulmaya başlandı tekrardan. Artık kimse şuan 350 bin insanın nerde ve hangi koşullarda yaşadığından bahsetmiyor fazla. Kaçırılan 7 bin civarında kızın her gün nasıl bir ateşte yandıklarını, nasıl bir cehennemi yaşadıklarını, kurtulan bir kaç genç kızın anlatımlarından tahmin edebildiğimiz halde durumlarını sorgulamayı bıraktık sessizce…

newroz6

Şengal dağında binlerin yaşam mücadelesi

Güney Kürdistan’ın Duhok ve Zaxo şehirlerindeki okullar, depolar, parklar, evlerin bodrum katları, bitmemiş inşaatlar, vb yerler halen Ezidiler ile dolu. Şehir içlerinde ve dışlarında gezerken duvar diplerinde, çadır köşelerinde çömelmiş, başını yere dikmiş insanlar. Hiçbirinin yüzü gülmüyordu, çocuklar dışında….

İmkanı ve fırsatı bulan yönünü uzaklara verdi, uzaklaştıkça acım hafifler belki diye. Binlercesi de ‘yakınında olduğum müddetçe acım hafifler’ diye Şengal dağında yaşam savaşı vermeye devam ediyor. Savaş diyorum çünkü, Dört tarafı çeteler tarafından çevrilmiş Şengal dağının tepesinde, dağın ve kışın koşullarına direnmek en büyük yaşam savaşıdır. Gıda başta olmak üzere tüm ihtiyaçları ancak uçaklar ile karşılanabiliyor. Dünyamızın geldiği rezil seviyenin en acımasız örneklerinden birisi olan Şengal dağının tepesindeki Ezidiler, insanlığın ölen vicdanına en büyük kanıt olarak öylece duruyor. Biliyorum yapamayacaksınız, ama yine de bir an düşünün; kışın ortasındasınız, sadece taşlardan ve büyük kayalardan oluşan ağaçsız, susuz yüksek bir dağın tepesindesiniz, tüm etrafınız insanlık düşmanı kara sakallı ve kara bayraklı yaratıklar tarafından çevrelenmiş, açsınız, susuzsunuz, üşüyorsunuz, halinize üzülüp daha da üşüyor yüreğiniz yalnızlıktan..

Hallerine sadece ağlayabiliyorlar

Geçen hafta Şengal dağına çıkmış bir gazetecinin yaptığı röportajları çözmek için BBC televizyonuna gittim. BBC muhabirine konuşan, anaları, babaları, çocukları dinledim. İnsan dinledikçe utanıyor kendisinden, yediklerinden, içtiklerinden, giydiklerinden ve yaşadığı tüm yaşamından utanıyor. Röportaj süresince konuşan adamın yanında oturan ve durmadan ağlayan bir ananın ‘neden ağlıyorsunuz’ sorusuna verdiği ‘Halimize ağlıyorum kızım’ cevabı, yaşadıkları acıların artık limitsiz ve tarifsiz olduğunu artık hiç bir sözün bu acıyı anlatmaya yetmediğini gösteriyordu.

newroz27

Ambargo ile terbiye edilmek istenen Rojava’da bir göçmen kampı

Aslında bu yazının esas konusu Rojava ziyaretimde iki gün kaldığım Newroz kampıydı. Tabi Newroz kampına gelmeden önce yukarıda yazdıklarımı belirtmeden geçemedim.

Yaklaşık bir ay önce ziyaret ettiğim Newroz kampında 7645 Ezidi yaşıyordu. Kamp Cezire kantonunda bulunan Derik kentinin 5 km dışında kurulmuş. Newroz kampından Ezidilerle birlikte 20 tane Arap aile de yaşıyor. Bu aileler Halep bölgesinden gelen Araplar.

Kamp, Cezire kantonu hükümeti denetiminde bulunuyor. Çocukların eğitimi ve kampın genel sağlık hizmetleri Heyva Sor a Kurdistan tarafından yürütülüyor. Unicef, Save the Children, UNCHR gibi uluslararası kuruluşlar belli bir süre sonra yetersiz düzeyde olsa da sorumluluk almaya başlamış. Uluslararası kuruluşların tam sorumluluk almamasının altında halen Rojava’nın uluslararası alanda tanınmamasından kaynaklanıyor.

Kampın genel tüm ihtiyaçları daha çok dışarıdan gelen yardımlarla sağlanıyor. Ancak yardımların ulaşmasında da halen ciddi sıkıntılar mevcut. Örneğin bir süre önce Almanya’dan Newroz kampı için gönderilen bir kamyon dolusu ayakkabıya Güney Kürdistan hükümeti tarafından el konulmuştu.

newroz14

Diğer mülteci kamplarına benzemiyor

Bildiğimiz klasik mülteci kamplarına benzemeyen bir yönetim tarzı yaratılmaya çalışılıyor. Oluşturulan komünler ve meclislerle kampta yaşayanların kendi kararlarını verebilecekleri bir sistem oluşturulmaya çalışılıyor. Birisi kadınlar için birisi de erkekler için olan ve ‘toplumsal çadırlar’ dedikleri iki tane çadır var. Bu toplumsal çadırlarda tüm sorunlar tartışılıp çözüm bulunmaya çalışılıyor. Ezidi toplumunun içine kapanık yapısı ve kendi arasındaki Şih, Mir, Pir, Mirid, Feqir, Qewal gibi toplum içindeki rolleri itibariyle birbirlerinden ayrışmış toplumsal katmanlar olmasına rağmen bu komünlerde herkesin yer alması sağlanıyor.

newroz56

Kampın yöneticilerinden Leyla Azad, kendi kendini yönetme ve koruma bilincini geliştirmeye çalıştıklarını belirtiyor. Ezidilerin özgün bir toplumsal yapılarının olduğunu ve bu özgünlüklerinin daha çok ‘katliam belleğine’ sahip olmalarından kaynaklandığını ve bunun neticesinde de kendisini izole etmiş, kapalı bir toplum ortaya çıktığını ifade ediyor.

Kampta 3 tane bakkaliye, bir berber ve bir terzi çadırı bulunuyor. Bu çadırlar yine orada yaşayan Ezidiler tarafından işletiliyor. Kampta aynı zamanda çocukların eğitimi için kurulan iki tane büyük çadır var. Heyva Sor ve Unicef’in hizmet verdiği bu çadırlarda çocuklara gerekli tüm eğitim sağlanıyor. Yine gençler için iki tane büyük çadır kurulmuş. Derik kültür-sanat kurumu ve Save The Children’ın ortaklaşa verdiği hizmet çerçevesinde gençlere kültür-sanat başta olmak üzere değişik konularda eğitim veriliyor.

 

 

Kampta kaldığım süre boyunca konuştuğum hemen hemen tüm insanlarda büyük bir umutsuz, güvensiz ve içine kapanık bir ruh hali gözlemledim. İhanete uğradıklarını, satıldıklarını, siyasi çıkarlar için feda edildiklerini düşünüyorlar. ‘Gelecekten beklentiniz nedir’ sorusuna çoğundan bir cevap alamamak, aslında yaşadıkları umut, inanç ve güven bunalımının yeniden tesisinin ne kadar zor olacağını anlatıyordu bana…

 

Yardım Zamanı

Kampta yaşayan insanların en büyük ihtiyaçları arasında, kışlık elbise, temizlik malzemeleri ve ilaç gibi çeşitli ihtiyaçlar bulunuyor. Kamp yönetiminin bu yönlü Avrupa’da yaşayan duyarlı insanlardan beklentisi ve talebi yüksek. Bu konuda yardımcı olmak isteyenler Heyva Sor a Kurdistan üzerinden bağışlarını kampa ulaştırılabilirler.

Alaettin Sinayiç

CATEGORIES
TAGS
Share This