Senin bitmeyen sevginde gizlidir, herkesin kendinden bir parça bulduğu sen! – İmam ŞİŞ

Senin bitmeyen sevginde gizlidir, herkesin kendinden bir parça bulduğu sen! – İmam ŞİŞ

Peki nasıl oluyor da 21 yıldır bir denizin ortasında bulunan ıssız bir adada, yıllarca  tek başına kalmasına ve akıl almaz bir şekilde her türlü fiziki ve ruhsal zorluklar içerisinde bulunmasına rağmen bir lider, bir halkın bu düzeyde ölümüne bağlılığını yitirmeden, kendisine bağlı olan bu halkın halen tek ve en büyük özgürlük ve kurtuluş umudu olarak kalabiliyor. Sanırım bu sorunun cevabı, avukatları aracılığıyla gönderdiği iki satırlık mesajdaki, hiçbir ansiklopedinin tek başına öğretemeyeceği ve anlam veremeyeceği iki yalın kelimede gizlidir. BİTMEYEN SEVGİ!

İmam Şiş*

Halklar Önderi Reber Abdullah Öcalan 22 Mayıs’ta yapılan avukat görüşünün ardından, avukatları aracılığıyla 26 Mayıs günü verdiği kısa mesajında; Leyla Güven yoldaş öncülüğünde 7 kasım 2018’den bu yana 200 gündür devam eden açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini sonlandırma çağrısında bulundu.

Eylemlerin amacına ulaştığını belirten Önderlik; kendisine ölümüne bağlı olan Kürt halkının direnen evlatlarına, onlara bu direniş geleneğini daha çocukluktan öğreten ve direnişi öğrettikleri evlatlarının verdiği direnişi kıskandıracak düzeyde ve faşist devleti ise çıldırtacak kararlılıkta kendileri de direnen Beyaz Tülbentli Annelere özel sevgi ve selamlarını da ayrıca göndererek, kutsal analık emeğine karşı duyduğu derin sevgi ve saygıyı bir kez daha belirtti.

Tüm direnişçi yoldaşlar gibi ben de, Önder Abdullah Öcalan’ın mesajını pür dikkat dinledikten sonra, O’na bağlılığın gereği olarak eylemimi sonlandırma kararı aldım. Fakat eylem her ne kadar amacına ulaşmış olsa ve tecrit kırılmış olsa bile, bunu asla bir zafer edasıyla kutlama gereği duymadım. Çünkü biliyorum ki bunu yaptığımız an, tam da soykırımcı faşist devletin istediği gibi imha planlarının ilk uygulama merkezi olan İmralı işkence sistemini ve Önder Apo’nun fiziki esaretini tekrardan normalleştirmiş olur ve zamanla bu durum yeniden bir alışma gafleti doğururdu.

Biz eylemci arkadaşlar için; Kürdistan ve bölge halkları açısından belki de bu tarihi eylemin ortaya çıkardığı en önemli gelişme, artık tek gündemimizin Önderliğimizin mutlak tecrit koşullarını ortadan kaldırmayı kendimize gündem yapmaktan ziyade, bundan böyle Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlayacak düzeyde verilmesi gereken bir mücadeleyi esas almaktan başka hiçbir yol ve yöntemin, Önder APO’nun bitmeyen sevgisi karşısında doğru bir yoldaşlık ve yurtseverlik ölçüsü olarak kabul edilmeyeceği gerçeği olmuştur. Artık o eşik aşılmıştır! Kürt halkının tek özgürlük ve kurtuluş seçeneğinin, İmralı zindanını parçalamadan yaşam bulmayacağı dost düşman herkes tarafından iyice anlaşılmış ve kesinleşmiştir.

Peki nasıl oluyor da 21 yıldır bir denizin ortasında bulunan ıssız bir adada, yıllarca  tek başına kalmasına ve akıl almaz bir şekilde her türlü fiziki ve ruhsal zorluklar içerisinde bulunmasına rağmen bir lider, bir halkın bu düzeyde ölümüne bağlılığını yitirmeden, kendisine bağlı olan bu halkın halen tek ve en büyük özgürlük ve kurtuluş umudu olarak kalabiliyor.

Sanırım bu sorunun cevabı, avukatları aracılığıyla gönderdiği iki satırlık mesajdaki, hiçbir ansiklopedinin tek başına öğretemeyeceği ve anlam veremeyeceği iki yalın kelimede gizlidir. BİTMEYEN SEVGİ!

Halklar Önderi Reber Abdullah Öcalan’da vuku bulan bu bitmeyen sevginin kaynağı nedir ve neden hiç bitmez? Peki bölgede büyük bir siyasi tıkanıklığı yaşayan, nerdeyse felç olma ile karşı karşıya olan tüm toplumsal kesimler üzerinde söylediği iki kelime ile bir serencam etkisi yaratmasına rağmen insanı ve toplumu sınırlara hapseden, deney ve akılcılık yöntemini doğru bilgiye ulaşmada tek yöntem olarak kabul eden pozitif bilimlerin ışığında  kanıtlanabilir mi Önder APO’da bitmeyen bu sevginin varlığı?

Ben bu sorunun cevabını, aradığı şeyi burnunun dibinde görmeyip de uzayda arayan, toplumu salt “ekonomizm indirgemeciliği” ile ele alarak kendi çıkarları gereği sürekli bu çerçevede dizayn etmeye çalışan kapitalist iktidarların kontrolünde bulunan ve bu kapitalist sömürü düzeninin meşruluğunu sağlama görevini yerine getiren modern bilim rahiplerine bırakıyorum.

Muhakkak bizler herşeye pozitivizm cephesinden bakamayız. Zira bunu yapabilmek için ne bir laboratuvarımız var, ne iddia edildiği gibi birey ve toplum olgularındaki hakikatler laboratuvarlarda, modern akademik kurumlarda delik deşik edilerek ve incelenerek açığa çıkarılacak gizemli sırlar değildir. Ne de aslında doğanın ve evrenin düşünce ve duygu üreten biricik canlısı olan insanlar, bir laboratuvar eşyası olarak ele alınacak kadar basit varlıklar değillerdir.

İnsanın hakikati; birinci doğa ve ikinci doğa olarak insan toplumunun sentezi sonucu oluşan ve evrensel akış ile uyumlu olan, Önder Apo’nun üçüncü doğa dediği toplumsal doğada gizlidir.

Doğduğu anda doğada tek başına bir kediden bile çaresiz ve güçsüz olan bir canlının, ancak toplumsallaşarak doğanın en güçlü ve zeki varlığı olduğu düşünülürse, o zaman toplum olgusunun sadece bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu bir sürü olmadığı, her iki doğa ile uyum içinde yaşayarak sentez sonucu oluşan duygusu ve hissettiği üzerine düşünebilen, düşündüğünü de düşünerek duyguda, düşüncede ve bilinçte derinleşerek bu sayede kendi farkına varan doğa olarak evreni dile getiren ve aynı zamanda evrende dile gelen insan türünün varlık koşulunun O’nun toplumsallığı olduğu anlaşılırsa, belki o zaman toplumsal dokulara karşı biraz daha saygılı olunabilir. Zira o dokuda kalıcı bir hasar oluşursa insan ve toplum yaşamı kendini sürdüremez bir hale gelir.

Şimdi yöntem sorununu hallettiğimize göre; yeniden Önder Apo’nun bitmeyen sevgisi üzerinde konuşacak olursak eğer, bu bitmeyen sevginin kaynağını nerde araştıracağımızı anlamakta zorlanmayız.

Tabiki de Reber Apo’nun daha çocuk yaşta iken Üveyş Ana’ya “bana verecek bir toplumsallığı kalmamıştı” diyerek gösterdiği tepki üzerine; arkadaşları ile kurduğu yoldaşlık ilişkileri üzerinden inşa ettiği kendi toplumsallık zemininde araştıracağız, halkının güneşi olan Reber Apo’nun halkına olan bitmeyen sevgisini…

Reber Apo’yu 1972’den bu yana arkadaşları ve yoldaşları arasında belki de en yakından ve en iyi tanıyan, Önderliğin 1973 Çubuk toplantısında bir araya getirdiği ilk grup denemesinden bugüne kadar O’na hep yoldaşlık yapmış olan, Sn. Ali Haydar Kaytan’ın birebir aynı kelimelerle ifade etmiş olmasa bile şu anlama gelecek olan bir belirlemesi var Önder Apo için: “Önderlik yoldaşlığa ve arkadaşlığa çok önem verir, yoldaşlarına karşı sürekli büyük ve derin bir sevgi beslerdi. Birçok insan sevginin akışının bizden Önderliğe doğru olduğunu zanneder ama hayır dikkatli bakıldığında akış Önderlikten bize doğrudur. Yani O’nun bize karşı beslediği sevgidir, bizde O’na duyulan sevginin kaynağı.”

Evet böyle diyor Önderliğin en eski yoldaşı ve arkadaşı olan Sn. Ali Haydar Kaytan. Bilimsel olarak bunun böyle olduğunu anlayabilmek için; Önder Apo’nun kendi toplumsallığını oluşturduğu tarihsel süreçlerdeki ilişkilerine, diğer yoldaşlarının neler söylediklerine ve Önder Apo’nun bitmeyen sevgisine karşı ne tür eylemler yaptıklarına bakmak lazım.

Böylesine bıçak sırtı bir konu üzerine yazdıkça, konunun daha da karmaşık bir hal aldığının farkındayım fakat daha iyi anlayabilmek için sevgi üzerine yazıları ve sözleri ile ünlü olan Erich Fromm’dan birkaç alıntı yaparak yazıyı sonlandıracağım.

Erich Fromm’un çok bilinen birkaç sözüne bakacak olursak eğer, sevgi ile alakalı şöyle kısa,net ve çok anlamlı belirlemeleri var:

“Sevgi olmadan insanlık bir gün için bile varolamaz”

“Sevmek öğretmenin tek yoludur”

“Sevmek kendini karşılıksız olarak adamak demektir. Sevgi bir inanç eylemidir. İnancı az olanın sevgisi de azdır”

“Sevgi vermektir, almak değildir”

“Sıkılmama sevmenin tek koşuludur”

“Sevgi edilgen bir olay değildir. Sevgi; sevdiğimiz şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir”

Evet Reber Apo kendisinin de bir üyesi olduğu Kürt halkını; kültürel, tarihsel ve toplumsal değerleri ile birlikte, çıkar gözetmeksizin bıkmadan usanmadan o kadar çok sevmiştir ki, hiçbir zaman edilgen romantik tutumlar içine girmemiş; yoldaşlarına sürekli kendisinden bişeyler vererek, unuttukları tarihsel-toplumsal değerlerini, adı unutturulmak istense bile ülkelerinin bir geçmişi olduğunu, yoldaşlarına hep severek öğretmek istemiş, sevgiyi toplumsal yaşamın tek varlık koşulu olarak kabul etmiş ve Kürdistan devriminin zaferine olan inancını ve umudunu hep bu bitmeyen sevgisi sayesinde korumuştur.

Bu yüzdendir Önderliğin yaşamı tehlikeye girdiğinde, onlarca yoldaşının bedenini Önderlik etrafında ateşten çember haline getirmesi. Çünkü O yoldaşlar da biliyorlardı, O’nun yok edilmek istenen Özgür dünyasında Erich Fromm’un da dediği gibi; sevgi olmadan insanlık bir gün bile var olamazdı.

Bu yüzdendir Önder Apo’nun “Zilan bir manifestodur. Özgürlük çağrısıdır” dediği Tanrıça Zilan’ın: “Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı Başkan Apo için” demesi. Çünkü Erich Fromm’un dediği gibi Tanrıça Zilan da bilmektedir; sevginin almak değil, vermek olduğunu.

Bu yüzdendir Anka Kuşu efsanesini gerçek yapan Sema Yüce’nin: “Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım an, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan Apo’yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım an’dır.” demesi. Çünkü Önderliğe bağlılığın timsali olan Sema Yüce de bilmektedir Erich Fromm’un söylediği sözün ne anlama geldiğini: “Sevmek kendini karşılıksız olarak adamak demektir. Sevgi bir inanç eylemidir. İnancı az olanın sevgisi de azdır.”

Kısacası; Bitmeyen sevgi pınarımız olan Reber Abdullah Öcalan, ya özgürleşecek ya özgürleşecek! Halen sömürge konumunda tutulan Kürdistan halkının özgürleşmesi için başka yol veya alternatif yoktur. Çünkü yine Erich Fromm’un dediği üzere: “Sevgi sadece özgür olunduğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylemdir.”

Dolayısıyla bitmeyen sevgi kaynağımız tutsak iken, bizler dışarıda bile olsak asla özgürleşemez ve O’ndaki bitmeyen sevgi ile kendi ülkemizin ve halkımızın özgürlük mücadelesini Önderlik gerçeği ile bütünleşmiş bir şekilde veremez isek, bizler de bir gün bile var olamayız.

Bu sebeplerden dolayıda son olarak; -Yan Azadiya Serok Apo yan jî mirin- diyorum ve Önder Apo’nun son mesajında belirttiği üzere; bundan sonrasında yeterli yoğunluk ve iradeyle Önderliğe eşlik etme gerekliliğini tüm Kürdistan halkı için yeni bir yurtseverlik ölçüsü olarak ele alınması gerektiğini ve Önderliğin bu belirlemeleri ışığında tüm hepimizin kendimizi yeniden bir özeleştiri süzgecinden geçirmemiz gerektiğini bir zorunluluk olarak görüyorum.

Bê Serok Apo Jiyan Nabe!

*İmam Şiş, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması amacıyla Galler’in Newport kentinde 161 gün boyunca sürdürdüğü açlık grevi direnişine, Öcalan’ın avukatları aracılığıyla Pazar günü gönderdiği mesajı üzerine son verdi.  

CATEGORIES
Share This