7 soruda kayyum nedir?

7 soruda kayyum nedir?

Farklıklara savaş açmak, çeşitliliği tek kalıba sokmak, inkâr etmek “zor”un siyasallaşmış halidir. Bu zor, bu baskı artık kayyum olarak karşımızda duruyor.


KAYYUM NEDİR?

Arapça kökenli olan kelime hukuk terimi olarak kullanılır. Belli bir işin yapılması için atanmış yetkiliyi ifade eder. İlk defa 2016’nın Eylül ayında 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Belediye Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle kayyumlar, seçilmiş HDP belediyelerine atanmış oldu. Hukuksal anlamı bir yana halk tarafından kayyum bir buçuk ton kadayıfı, milyar liralık duşakabini ifade eder.

TÜRKİYE’NİN KAYYUM DENEYİMİ NASIL OLDU?

Başkanlık sisteminin cumhurbaşkanına tanıdığı Kanun Hükmünde Kararname yetkisi ile Belediye kanunda yapılan değişiklik; “terör örgütüne yardım ve yataklık suçu”yla hakkında soruşturma açılmış belediye başkanları ve meclis üyelerini feshedip yerine cumhurbaşkanlığı tarafınca atama imkânı verdi. Bu antidemokratik uygulama hiçbir mahkeme kararı dikkate alınmadan, hazırlanan soruşturma ile seçilmiş belediye başkanlarını görevden alma yetkisine sahipti.

İlk uygulaması da Türkiye’de antidemokratik uygulamaların prova sahası olan Kürt illerinde gerçekleşti. Halkın seçilmiş belediye başkanlarına kayyum atanmasına olan tepkisi bölgede birçok il ve ilçede protestolarla karşılık buldu ancak protesto hakkının da seçme hakkıyla birlikte gasp edilmesine karşın gözaltılar, tutuklamalar, sert polis müdahaleleri gerçekleşti.

Kadın derneklerini kapatarak işe başlayan kayyumlar halkın parasını halkın ihtiyaçları dışında kullanmakta ustalaştılar. Ağırlama bedeli adı altında AKP yetkililerine harcanan milyonlarca lira, AKP’lilere alınan dudak uçuklatan hediyeler, lüks ve şatafata ayrılan para ve kadayıf iştahlığı…  Bunlar bir yana belediyelerin imkânları başka kurumlara devredildi, belediyeler çalışamayacak derecede borçlandırıldı.

Ana akım medyada iktidar eliyle sürdürülen yalan, halkın kayyumlardan memnun olduğuydu. Ancak 31 Mart seçimlerinde kayyumlar AKP listelerinden aday olmasına rağmen kaybettiler ve halk, iradesini bir kez daha ortaya koymuş oldu.

KAYYUMUN BİLANÇOSU NEYDİ?

31 Mart seçimleriyle kayyumdan belediyeleri geri alan HDP ve demokratik güçler, belediyenin gelir-gider tablolarını belediye binalarına astı. Kayyumların borç batağına çevirdiği belediyelerde durum şöyleydi:

Lice Belediyesi’nde kayyum, 7 milyon 536 bin TL ve sıfır borçla aldığı belediyeyi 3 milyon 586 bin TL borçla devretti. Siirt Belediyesi kayyumu, borçsuz belediyeyi iki yılda tam 115 milyon 622 bin TL borca soktu. Belediyenin AB ülkelerine olan borcu ise, 5 milyon 325 161 Euro (34 milyon 867 bin) TL olduğu öğrenildi. Sur Belediyesinde 151 milyon 743 bin 819 TL borç, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde belediyenin tüm geliri 6 milyon TL olmasına rağmen 63 milyon TL borç olduğu öğrenildi. Batman Belediyesi’nde kayyum, 2 buçuk yıllık süre içinde Batman Belediyesini toplamda 240 milyon borçlandırarak belediyenin toplam borcunu 307 milyon 328 bin 305 TL’ye çıkardı.  Diyarbakır Bismil’de AKP’nin atadığı kayyum, belediye binasını emniyete hibe etti. Diyarbakır’da Yenişehir Belediyesi kayyumu Serdar Kartal, seçimlerden 3 gün önce belediyenin makam aracı ve 3 aracını Kaymakamlığa tahsis etti…*

KAYYUM ATAMASINA NE GEREKÇE GÖSTERİLDİ? GERÇEK NE?

İlk kayyum atamalarında hendek olayları gerekçe gösterilmişti. Mahkeme kararı olmadan gerekçe gösterilen soruşturmalar, hendek olaylarında belediyelerin teröre destek verdiği iddiası ile gerçekleşmişti. Kamuoyuna söylenen bu iddiaların asılsız olduğu iki temel üzerinden ortaya çıktı: Birincisi, hendek olaylarında belediyelerin yardım ettiğine dair hiçbir delil ortaya çıkartılıp kanıtlanamadı. İkincisi, hendek olaylarının yaşanmadığı Kürt illerinde de kayyumlar atandı.

Kürt halkının kayyumlardan belediyeyi geri aldığı 31 Mart seçimlerinden önce cumhurbaşkanı gözdağı vererek “Yeniden kayyum atarız” yinelemesini yapmıştı. Öyle de oldu. Yeniden Van, Mardin, Diyarbakır büyükşehir belediyelerine kayyumlar atandı, Van belediye meclisi feshedildi.

Kayyumların ilk icraatları gözaltına alımlarda belediye araçlarını tahsis etmek, cumhurbaşkanın fotoğrafını belediyeye asmak, belediye çalışanlarını gözaltına almak oldu. Kaynakları olabildiğince ‘talan belediyeciliğinin’ emrine verdiler.

Elbette, yapılan soruşturmalar; doğru olanı suç gibi göstermek, belediyelerin hareket alanını daraltmak ve işlevsizleştirmekten başka bir şey hedeflemiyor. Üstelik belgelerin 31 Mart günü oy sayımı devam ederken hazırlanmaya başlanmış olması, atamaların terörle mücadele kapsamında olmadığını, hukuki gerekçeye yaslanmayıp tamamen keyfi olduğunu gösteriyor.

Özet olarak kayyum ataması ve kayyumcu politikalar, iktidarın baskıcı ve tek tipçi rejimi dışında düşünülemez. Artık iktidarın kayyumcu politikaları, gerçeği sümen altı etmenin de bir yöntemidir.

KÜRT İLLERİ NEDEN TERCİH EDİLDİ?

Antidemokratik uygulamaların bölgeden başlayıp Türkiye’nin geneline yayılması cumhuriyet tarihinde sıkça görülmüştür. Bunun iki gerekçesi var:

1. Anayasanın 66.maddesinde geçen “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” ibaresi cumhuriyetin tek tip üzerine kurulu olduğunu ve farklı etnisitelerin kabul görmediğini gösteren anayasa maddesidir. Kürtler, kendi ulusal haklarından yoksunluğu ve Cumhuriyetin tektipçiliği ile ulusal olarak kabul görülmeyip tarih boyunca “Türkleştirme”, “tektipe uyum sağlama” politikalarıyla baskıların merkezinde yer aldılar.

2. Otoriter iktidarlar gücü arkasında tutabilmek için zayıf olanı ilk hedef yapar ve gücü, hem arkasına alıp hem de kullanma olanağına sahip olur. Dünyanın birçok yerinde otoriterleşme süreci bu şekilde işler. Otoriterleşme tek tipleşmeyle aynı düzlemde ilerler. Birinin gelişmesi ötekini de eşzamanlı geliştirir.

Kimlik üzerinden yapılan siyasi belirlemeler farklı etnik, cinsiyetlere karşı baskıyı geliştirir, ilk hedef haline getirir. Türkiye’de otoriterleşme, bölgedeki baskıyı arttırarak ilerleyebilir. Hem kendisine yönelik muhalefeti parçalamış olur hem de belli bir gücü elinde tutma fırsatını yaklar. Özellikle Kürtlerin baskılanması parçalı duran demokrasi mücadelesini kolay alt etmeye yarar. Türkiye üzerinden bunu ilk uygulayanın AKP olduğu söylenemez. Bu durum daha eskidir, hatta devlet geleneğidir. Ama AKP’nin bunu uygulamaktaki başarısı da bir hayli yüksektir. Şunu diyebiliriz: İktidarın Ankara ve İstanbul’u kayyumla tehdit edebilmesi ancak Kürt illerine atanan kayyumla olabilirdi.

İKTİDAR NEYİ AMAÇLIYOR?

2018 ekonomik krizi ile ülkenin farklı bir düzleme geldiği ortada. Ekonomik krizin, emekçi halk üzerinde hayat pahalılığı, işsizlik, geleceksizlik olarak yansıyan sorunları; iktidarın hak, hukuk tanımaz uygulamaları ile birleşince farklı bir arayışa, alternatiflerin tartışılmasına götürdü. AKP’yi destekleyen yığınlar içerisindeki ekonomik-siyasi hoşnutsuzluk 31 Mart yerel seçimlerinde AKP’den kopuşla sonuçlandı. Üstelik AKP içerisindeki çatlamaların “yeni” bir partiyle sonuçlanması da bunun tuzu biberi olduğu aşikâr.

Tek adam ittifakı bunun farkında, eskisi gibi seçim zaferleri alamayacağını da biliyor. Geriye kalan ise hukuku lağvedecek yöntemlerle baskı ve zoru iktidarının temel dinamiği yapmak. Bu dönem açısından AKP’nin milli iradeyi kutsamaya bir ara vereceği göz önünde. Kayyumlar üzerinden iktidar cenahının yaptığı açıklamalar da bunu tescilliyor: “Seçilmiş olmak masumiyet göstergesi değildir.”, “HDP cahil insanlar sayesinde ayakta duruyor, bu oyların hiçbir anlamı yok.”

Bu dönemi karikatürize edersek iktidar, yokuş aşağı freni patlamış bir şekilde ilerleyen kamyondan farksızdır. Kime çarpacağı, nereye toslayacağı belli olmaz. “Bunu da yapamaz”, “Bu kadarına da cesaret edemez” demek iktidarın içinde bulunduğu bunalımı anlamamaktır. Kaybettiği ve hoşnutsuz kitleyi kanalize edebilmek, muhalefeti kendisine benzetip pasifize etmek için savaşçı-yayılmacı politikalardan, antidemokratik uygulamalardan medet umacaktır.

HALK, İRADESİNE NASIL SAHİP ÇIKACAK?

Cumhuriyet tarihi birçok darbeye konu olmuştur. Halkın bilincinde darbelere karşı mücadele bilinci ve deneyimi vardır. Kayyumla yapılan idarî yönetim darbesi de demokrasi mücadelesi ve sistem teşhirinin olanaklarını kendi içinde barındırır.

İktidarın bölgede uyguladığı politikaların izdüşümü olan Suriye politikası, yayılmacı emellerle birlikte Kürtlerin kazandığı statüleri yok etmek üzerine kurulu. Fırat’ın doğusuna operasyon yapabilmek için emperyalist devletlere tavizler veren iktidar bölgesel barışa, halkların ortak mücadelesine engel teşkil ediyor.

Barışı güçlendirmek, garanti altına alabilmek için iktidarın elinde şiddetin araçsallaştığı Kürt sorununu, demokratik barışçıl yöntemlerle çözüme götürmek, her türden irade gaspının karşısında durabilmek gerekiyor. Bu tek başına Kürtlerin meselesi değildir. Bütün halkların ortak çıkarına denk gelir.

Kayyumcu politikalar sadece Kürtler üzerinde geçerli bir uygulama değildir. Artık iktidarın zihniyetini temsil ediyor. Yerel yönetimlerden üniversitelere kadar kayyumcu politikaların etkisi ortada. Bu zihniyetle mücadele etmenin yolu halkın örgütlülüğünden geçiyor. “Artık AKP seçimde ders aldı.” demek, iktidarın baskıyı ve şiddeti azaltacağı beklentisine girmek iktidarın yapabileceklerini görmemektir.

ORTAK MÜCADELENİN GEREKLİLİĞİ

Legal seçimin keyfi uygulamalarla tıkandığı, seçilmişlerin görevden alındığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçiminin tekrarlatıldığı bugünlerde halkların ve demokratik güçlerin ortak mücadelesini sağlamak hayatîdir.

Üstelik şimdiden tehditler başlamışken; demokrasi güçlerinin, halkların ortak mücadelesinin geliştirilmesi ve halkın örgütlülüğü tek güvencemizdir. 24 Haziran seçimlerinde halk mahalle mahalle, sokak sokak iradesine sahip çıkarak bunu başardı ve YSK’nın keyfi uygulamalarına karşı, AKP’nin “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” taktiğine karşı Büyükşehir Belediyesini kazandı.

Bu deneyim, hukukun yok sayıldığı bugünlerde önemlidir. Kürt’ün, Türk’ün yan yana sandığı koruduğu yerellerden örgütlenildiği ortak mücadeleye ihtiyaç vardır. AKP’nin insafa gelip atanan kayyumları geri çekmesi olağan değildir. Halkın iradesindeki güvence de iktidara, devlet kurumlarına, Avrupa Birliğine bel bağlanarak sağlanabilecek bir durumda değildir. Halkın kendi örgütlülüğü ancak iradesini güvence altına alabilir. Bir bakıma 24 Haziran’daki örgütlülüğün tüm Türkiye’ de yayılması ve kesintisiz olması ancak halkın iradesini güvence altına alacaktır.

Berkay YEĞİN

* Yazıya verilen yer bilançonun tamamı için yeterli değil. Tamamını görmek için: www.evrensel.net/amp/377350/akp-ve-kayyumdan-alinan-bazi-belediyelerin-borclari-ne-kadar

CATEGORIES
TAGS
Share This