25 Kasım ve erkekler

25 Kasım ve erkekler

“Savaşa ve Şiddete Karşı; İsyan, Barikat, Örgütlenme!..” Bu çağrı, Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB)’nin 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla çıkarmış olduğu bildiri metninin başındaki cümle.

SKB’li kadınların gerek yayımladıkları bildirinin içeriği ve gerekse de çıkarmış oldukları çalışma programları, eylem ve etkinlikler bakımından 25 Kasım’da güncel politik gelişmelerle ciddi bağlar kurarak yürüdüklerini görüyoruz.

Bu yıl öne çıkardıkları konu ise savaş ve şiddet olmuş. Başta Rojava devrimine yönelik saldırlar olmak üzere Avrupa topraklarında yaşanmakta olan savaş olasılığına da dikkatleri çeken kadınlar, kadınları sadece aile içi şiddetle kendilerini sınırlandırmamalarının uyarısını da yapmış oluyorlar. Daha da önemlisi, Kobane direnişi üzerinden devrimin güncelliğini hatırlatıyor, sosyalizm alternatifine çağrıda bulunuyorlar.

SKB’nin 25 Kasım nedeniyle çıkarmış olduğu plan ve politika; kadınların, sadece kadın özgürlük kavgasının önderliğini değil, ait olduğu sınıf ve tabakalar içerisinde önderleşmesini de hedefleyen bir politika. Bunun, oldukça önemli ve güçlendirilmesi gereken bir hat olduğuna inanıyorum.

Keza, SKB’li kadınların yürüdükleri bu hat, açıktır ki sınıf kardeşleri erkekler tarafından da savunulması, izlenmesi ve sahiplenilmesi gereken bir hattır.

Kadın özgürlük mücadelesini kadınlara havale eden, kendi cinsiyet egemenliği ile hesaplaşmayan hiçbir ilerici, yurtsever, devrimci, sosyalist ve komünist; bırakın özgürlük mücadelelerine önderlik etmeyi, saydığımız sıfatları bile hak edip etmeyecekleri tartışma götürür.

25 Kasım, her ne kadar kadınların; erkeğin, devletin ve sermayenin her tür şiddetine karşı mücadeleyi eksen alan takvimsel bir günü olsa da aynı zamanda bir iç hesaplaşma takvimidir de. Kadının özgürlük kavgasına ve gerekliliğine inanan, işçi ve emekçi kadınlarla kader ortaklıklarına inanan erkeklerin, kendilerine sunulan toplumsal cinsiyet kültürü, erkek egemen anlayış, yaşam alışkanlıkları ve kültürü ile ne kadar çatıştıkları, hesaplaştıkları ve sorguladıkları bir gün olduğu / olması gerektiği inancındayım.

Fakat gerçekten bu sorgulama ne kadar yaşanıyor?.. Ya da nasıl yaşanıyor?..

Örneğin, 25 Kasımlarda özgürlükçü erkekler olarak hiç ‘erk’le hesaplaşma kürsüleri kurabildik mi? Paneller, söyleşiler, yapabildik mi? Kendimizle hesaplaşan makaleler yazabildik, bildiriler çıkarabildik mi? Sokak gösterileri düzenleyebildik mi?.. Bırakalım 25 Kasım’ı, her gün yaşanmakta olan -ki bazen vahşet boyutlarına ulaşan- kadına yönelik şiddete ilişkin kadınlardan bağımsız hiç eylem düzenleyebildik, sokaklara çıkabildik mi?..

Bütün bu saydıklarımız, bir hesaplaşma aracıdır. Eğer bunları yapmamış ve sadece kadınların düzenledikleri eylemlere katılmayı –ki bu da oldukça sınırlı- seçiyor ve kadın köleliği üzerine kurulu avantajlarımızı kullanmaktan rahatsızlık duymuyorsak, orada bir hesaplaşmadan söz edemeyiz.

Dolayısıyla, gerçek bir hesaplaşmanın yaşanmadığı koşullarda kendisini ‘kadın özgürlük mücadelesinin erkek dostları’ olarak tanımlayan erkeklerin, kadınların düzenledikleri eylemlerde olmaları bir dayanışmayı değil, aksine kendi kendimizi kandırmanın, yaşanan durumun üzerinin örtülmesinin, görev savıcılığın araçları haline gelmektedir.

Yıllarca, gerek 8 Mart’larda ve gerekse de 25 Kasım’larda aynı sınıfın mensubu erkeklerle yürümenin gerekliliğine inanmış ve bunun mücadelesini yürütmüş biri olarak görüyorumki bu çaba, bizleri ilerletmedi. Erkek arkadaşlarımızı da ilerletmedi, sorgulatmadı, değiştirmedi. Aksine mevcut erkek egemen duruşları ile barışık yaşamalarının yolunu açtı.

Bu nedenle, maalesef artık bu takvimsel günlerimizde erkek sınıf kardeşlerimizle birlikte yürüyerek onların görev savıcı tutumlarının suç ortağı olmak istemiyorum.

Kimi erkek okurların “biz geleneksel erkeklerden farklıyız” dediklerini duyar gibiyim. Öyle inanıyorum ki fark, pratikle somutlaşır!..

Eğer görev savıcılıkla değil, gerçek bir hesaplaşma ile yol arkadaşlıkları yapacaksak hiç durmayın. İşte 25 Kasım. Farklılıklarınızı fark ettirecek bir fırsat.

Örneğin; neden erkekler olarak sokaklara çıkmayasınız?.. Neden erkek egemenliğini ve şiddetini sorgulayan kürsüler kurmayasınız, paneller yapmayasınız? Neden özgürlükçü erkekler olarak 25 Kasım’da kadına yönelik şiddeti mahkum eden bildiriler çıkarıp dağıtmayasınız?..

Evet, toplumsal basıncın altında kalmadan, yapacaklarımızdan utanmadan, sıkılmadan, her hangi bir özgürlük kavgasını yürütürcesine sahiplenerek kendimiz ve hemcinslerimizin erkek egemen anlayış ve yaşam tarzları ile gerçek bir çatışma başladığı anda başlayacak kadın ve erkeklerin gerçek yol arkadaşlığı!..

25 Kasım hepimizi göreve çağırıyor!…

CATEGORIES
Share This